çocukluğumdan beri evcil hayvan için talepte bulunan ve mızmızlanan bir çocuk oldum. babamın işi gereği lojmanda oturduğumuzdan, lojmanda kedi / köpek beslemek yasak uyarılarıyla büyüdüm. ama bizimkiler bana kıyamamış olacak ki, iki tane su kaplumbağam ve birkaç tane civcivim olmasına izin verdiler.
10 yaşında ankaraya taşındığımızda, yine lojmanda oturmaya devam ettik. annemin kedilerden korktuğunu biliyor ama babam emekli olunca ya da kendi bahçeli evimiz olunca bir köpeğimiz olacağına inanıyordum. o yıllarda 1,5 yaşında olan kız kardeşim de büyüyüp tam bir köpeksever olunca, köpeğimizin olması kaçınılmaz sanmaya başladık. ben lisedeyken bahçeli olmasa da kendi evimize taşındık. tam köpeğimiz oluyor derken, annem bu eve aldığımız eşyalar yeni bir şey olmasın, babam da köpek dediğin büyük olur nidaları ile onca yıl kandırıldığımızı anladık. sonuç : hayalkırıklığı
uzun bir süre barınak ziyaretlerinde kafeslerin ve petshotakilerin ticaret unsuru güzelliklerin karşısında iç çekerek geçti. derken ben 2010 haziranında istanbula, tek başıma yaşamaya geldim. birkaç aylık eğtim ve aile yanı konaklamasını saymazsak, 2011 ocak ayında hayvansever bir ev arkadaşı ile birlikte eve çıktık.
önce eve aldığımız, soğuk havalarda baktığımız yavru kedilerimiz oldu. istedik ki kötü günlerde, zor koşullarda eve gelsinler akşamları evde uyuyup gündüzleri dışarda olsunlar ama istanbulun canavar şoförleriyle başa çıkamadılar. sonra bir betamız oldu, kısa süre içinde uzun kuyruklu betamız öldü, arkasından bir betamız daha oldu o da çiftleşemediği için akvaryumdan atlayarak intihar etti. evimizin en dayanıklısı su kaplumbağalarımız oldu, her ne kadar iki tane olsalar da biri geldiğinden beri hiç yemediği ve hareket etmediği için, şüphelerimizi haklı çıkararak kısa zaman içine öldü. su kaplumbağası sürekli ilgi isteyen bir hayvan olmadığı için, varlığını çok fark edemiyorsunuz ama ölümü hepsininkinden ağır oluyor. sahip olduğu tek şey olan kabuğu zaman içinde yumuşuyor ve siz günden güne eridiğine şahitlik edip hiçbir şey yapamıyorsunuz..
yaklaşık bir ay kadar da 6 aylık bir goldena ev sahipliği yaptık, petshoptan alınan zavallı Maya, alan çocuğun annesi istemediği için evden atılan canlardan biriydi. biz ona geçici süre sahip çıkan üçüncü evdik, bizden sonra temelli bir yeri oldu mu bilmiyorum...
en son geçen yıl, eve çok hasta bir kedi aldık, yemediği serum, olmadığı aşı kalmadı ama akşam eve aldığımız "can" sabahı çıkaramadı. son iki yıl içinde çeşitli hayvanlar besleyip, balığın, kedinin ve su kaplumbağasının ölümüne tanıklık ettik. İnsan bazen kendinden utanıyor, bunlar evdekilerin hali peki ya sokakta kaç can ölüyor diyerek..
hikayenin güzel kısmı ise pars, feysbuktaki hay-sev derneğindeki bir ilan ile aldım parsı. sahibi askere gideceği için geçici yuva arıyordu pars 6 ay veya 1 yıllığına. ben hayatım boyunca uzun vadeli kedi & köpek bakan bir insan olmadım, hep köpekleri daha çok sevdim ama parsı görünce karşı konulmaz bir istekle telefonla gitti elim. sahibini aradım, tüm dürüstlüğümle hiç kedim olmadığını, hatta kediden tırmıklaması, hareketliliği sebebiyle korktuğumu bile söyledim. tek güvendiğim "tavan"ın kedi bakımını biliyor olmasıydı. 22 Ekim 2012 akşamı parsı almaya nişataşına gittik. kapı açıldı ve ben bu şişman, alacalı renkli bal gözlü iran kedisine aşık oldum. bir araya geleli bir ayı geçti, maceramız ise çok.
hayvan sevgisini yaşayarak öğreniyorum, sanırım daha güzel bir his olamazdı..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder