28 Aralık 2014 Pazar

#23 gözbebeğimsin

gece çıkmaları ile pek aram olmadı, neyseki zaman evvel ziyadesiyle gece çıkmış ve durulmuş bir adamla evlendim de gece çıkalım da çıkalım diye tutturmuyor. yine de senede 1-2 kere denk gelince çıkıyoruz, ve çıktığımız günler yılın en çok eğlendiğimiz günleri oluyor.  yeni işyerine geçmeden evvel, nisan ayındaki korkularımı hatırladım, acaba insanları sevecek miyim, mutlu çalışacak mıyım, ya sıkılırsam diye günlerce kendimi yemiştim. şimdi iyi ki diyorum, iyi ki gelmişim ve buradaki süper insanları tanımışım. cuma işyerinde yılbaşı partisi vardı, her zamanki gibi yemekler bol alkol ve hediyeler alındı verildi derken akşamına eğlence bitsin istemedik ve "random" bir grupla kendimizi öncesinde ferah fezada sonra da fosilde bulduk. birarada durması yaklaşık eşit saçma bir gruptuk, daha önce hiç birbirimizin yanında sarhoş olmamış gece dışarı çıkmamıştık. bazen insan denemediği şeyler için çok pişman oluyor, keşke daha önce çıksaydık diye hayıflandım,  ama bir şekilde biraraya gelip eğlendiğim için huzurluyum. 

iyilik ve mutluluk bizde aile geleneğidir, annem çocukken kardeşimle bana hayatta en çok istediği şeyin "mutlu çocuklar yetiştirmek" olduğunu söylemişti. şimdi bunu neden söylediğini anlıyorum. iyilik kocaman bir deniz, ucu bucağı yok ve iyilik yapmanın sonu yok. evet kıymet bilinmeyebilir, evet kazıklar yiyebilirsin ama işin sonunda her şeyi kendimiz için yapıyoruz ve iyilik çok mutlu hissettiriyor, bir o kadar da işe yarar.. işyerinde olduğum gibi davrandım hep, komikliklerimi iyiliklerimi mutluluklarımı üzüntülerimi saklamadım. bazı üzüntülerim başkalarının hoşuna gitti, bazı mutluluklarım insanları sinir etti ama işin özünde ben her zaman kendimdim ve beni hep olduğum gibi seven insanlar oldu çevremde.

gece çıkmasından sonra neden bunları yazdım, nasıl bağlayacağım ben de merak içindeyim ama çıktığımız akşam, bir süredir beraber çalıştığım arkadaşlarımın beni o kadar sevmiş olması, hepimizin kalbinin kocaman olduğunu hissetmem , doğru arkadaşlarlıkları kurabilmiş olmam mutlu etti beni. 

anneme ve babama , beni böyle yetiştirdikleri için her defasında teşekkür etmek istiyorum. sürekli insanlara yardım eden, yardım etmeyi, insanlara el uzatmayı öğreten anneme, hiçkimseyi yargılamadan kalbini açan, gönlü zengin , kocaman kalpli babama. beni bu kadar huzurlu, kendi ayakları üstünde, ve mutlu, olduğu halden memnun özgüvenli ve pozitif yetiştirdikleri için teşekkür etmek istiyorum. 

teşekkürlerimin sonu yok, olamaz da ama insan büyüdükçe, minnet duyması gereken çok şey olduğunu görüyor. 

canım annem, canım babam, kardeşim. aile her şeydir.

23 Aralık 2014 Salı

#22 yanımdayken bile özlüyorum

.. bi' an var. o uykusunun derin bi' yerinde,vgördüğüm kötü rüyanın etkisi ile ona sokuluyorum usul usul. bana arkası dönük. hep erkekler sarılmaz ya arkadan, gidip ben sarılıyorum ona. burnumu, nefesimi ensesine değdiriyorum usul usul. sonra o uykusunun arasında, dönüp de kavradığı elim var ya, o parmaklarıyla ufak elimi kavradığı an var ya, işte o an hayat duruyor sanki. böyle ölebilirim. tavan'ın yanında, huzurla ve en bilinçdışı uyku halinde sonsuz sevgi balonu içindeyken.

sevmek, ne güzel şey.

iyi ki.

15 Aralık 2014 Pazartesi

#21 doğru kararı nasıl veririm?

bazen her şey o kadar arada derede kalıyor ki.. istiyorum ki hayatın akışına bırakayım kendimi, istiyorum ki birisi benim yerime karar versin ve sonuçlarına da katlansın iyiyse benim kötüyse onun olsun sonuçlar mesela... ama  olmuyor, ne yaparsan yap, yanıbaşınd kim olursa olsun hayat her zaman tek kişilik, hep kendi yaptıklarımızı ekip biçiyoruz.

insan olmak çok kolay aslında, yardım et, iyi kalpli ol, karşına çıkan fırsatları değerlendir sade yaşa ve son. ama sürekli sorgulamaktan mıdır bilinmez, bu basit denklemi kendimizde zor hale getiriyoruz. belki de, o kadar sade geliyor ki , kendimize söylenmek için haksız sebepler uyduruyoruz kim bilir.

haftalardır iş değişikliği kafamı kurcalıyor, iş değiştirmek için mantıklı sebep ne olabilir, neler yaşayacağımız bilmeden , belirsizliklerin içinde bir risk almaya değer mi? keşke kararlarımız için de opsiyon alsa. kararların sonuncunu göreceğimiz gün geldiğinde, opsiyonu kullanıp karar kullanım hakkından vazgeçebilsek. bir yerde mutluysan, çalıştığın insanları seviyorsan ve idare eder kazanıyorsan, kariyer yolun açıksa gitmeli misin gerçekten ? yoksa buna kaşınmak mı denir ? herkes işini seven  insan olmadığını söylüyor, ben seviyorum ama akıl gerektirmeyen zorluklar beni sinir hastası edebiliyor, sabırlı biri olamıyorum.

tüm denklemleri bir araya getiriyorum, topluyorum çıkarıyorum , geleceği öngörmeye çalışıyorum ve bütün belirsizlikleri ile ben bu "challenge" ı kabul ediyorum.

ne de olsa en kötü karar, kararsızlıktan iyidir değil mi ?

hataysa da sahip çıkabildiğim bir hatam olması dileğiyle, değişim yılı 2015 e şimdiden merhaba.

13 Aralık 2014 Cumartesi

#20 mutfaktan mis mis kokular geliyor...

haziran ayında evlendiğimizden beri ilk kez annemlerin yanına tek gittim, tavanı evde bıraktım parsla beraber ben de soluğu bizimkilerin yanında alıverdim. hem yoğun iş temposu, hem evlilik derken bir sürü değişikliği 2014 yılında hayatıma sokup adapte olmak durumunda kaldım. insan kendine zaman ayırmadığını ve yıprattığını nedense aile yanına daha iyi anlıyor. kendimi hayatın akışına kaptırdığımı, kendime zaman ayıramadığımı "to do" listelerim sayesinde farkındaydım ama bu sene emekli olan annemin başladığı kurslar, yeni hobileri, yaptıkları, balkonda baktığı sardunyaları bana bir yanımı eksik hissettirdi. ben de succulent bakıyordum, orkidelerim 6 ay içinde tekrar çiçek açıyordu, limon ağacım tüm meyvelerini vermişti ama yine de yeterinde işe yarar hissetmiyordum. derken annemin yeni hobisi gobleni için yeni desen seçmeye gittiğimizde, sen de al başlarsın dedi. en sevdiğim şey kuşlar olduğu için, kuş desenli bir goblen aldım. aslında istediğim nakış olmasına rağmen, nakış nispeten ileri seviye olduğu için, hiç iğne tutmamış ellerimin goblenle yumuşamasını uygun gördük. şimdi akşamları işten gelir gelmez yemek yiyip goblenin başına oturuyorum, bir yanımda pars, diğer yanda dantel yastığım ve tepe lambam, rengarenk ipliklerim ve ben goblen işliyorum. tavan da oyun oynuyor xboxda beraber oyun oynamadığımız zamanlarda ben goblen işliyorum, o kendi oyunlarını oynuyor. evlilik birbirinin hobisine saygı gösterince ve ayrı dünyalara sahip olunca sanki daha mı güzel ? kendimi yeni hobim ile daha işe yarar hissediyorum. sanki goblen işleyerek dünyayı kurtarabilirmişim gibi. onun dışında kızkardeşimden quizup uygulamasını öğrendim, dünyanın her yerindeki tonlarca insan ile yüzlerce konuda yarışıyor, yeni şeyler öğreniyorum

belki de hayat öğrenmeyi bıraktığımızda çekilmez ve sıkıcı oluyordur kim bilir...

yazının başlığına gelecek olursak, evdeki limon ağacağımız limonlarını döktüğü için hayli üzgündük, kışa dayanamayan ve gittikçe kuruyan narenciyemiz için ağıtlar yakarken tavan limonlu kek yapsana dedi. ben hiçbir zaman tam tarif ile yemek yapamam, illa kendim bir şeyler katmalı eklemeli çıkarmalıyım.. bir nevi uydurmalıyım bir tarafımdan. ağacın dökülen limonlarını tavan toplamıştı, beraber rendeledik ben bildiklerimi derledim topladım ve limonlu kekin sırrınınn süt yerine yoğurtla yapmak olduğunu öğrenip pişirdim.

sanırım ben limonlu keki pek sevmiyorum cheesecake dışında ama isteyen tavandı ve halinden epey memnun gözüküyor. sahi, eline sağlık demiş miydi?

29 Kasım 2014 Cumartesi

#19 ne de güzel söylemişti

ali.can demişti ki bir gün "her sene yeni moleskine imi aldığımda, bir önceki yılın ajanasından doğum günlerini geçiriyorum ve her sene geçirdiklerim biraz daha azalıyor. "

neden bu kadar yalnızlaşıyoruz?

#18 en kötü karar , kararsızlıktan iyidir

işle ilgili konuşmayı son 4 yıllık iş hayatım boyunca pek sevmedim , sonrasında yoğun iş temposu , sosyal çevredeki iş arkadaşların çoğunluğunun iş arkadaşı olması derken bu sohbetlere iş dışında da başlar oldum. bir anda dünyam küçüldü de diyebilirim aslında, belki de evlilik ile iş değişikliğinin aynı ana denk gelmesinden oldu kim bilir. artık rüyamda iş görüyor, anlatıyorum. hal böyle olunca kendi hayatımı sorgular oldum, yine izmire taşıma planları gündeme geldi. yoksa ank.ıroya mı gitsek aile yanına dedik. çeşitli sorular üşüştü , binbir tilki dolandı kafamda hepsini bir süreliğine rafa kaldırdım. tam böyle çaresizce debelenirken, bir iş görüşmesi çıkıverdi, benim yaptığımın daha büyüğü bir iş, görüşmeler vs derken bir anda kendimi evet demiş buldum. bir yanım değişimden ölesiye korkuyor , bir yanım ise değişikliği kucakla.

hayatta ne yapmak istediğimi bile bilmiyorum, resmen hayat beni nereye götürürse oraya gibi bir halim var. bazen çok işe yarar hissediyorum, bazen de amaçsız. sonuçta hiç yoktan iyidir diyerek evet dedim. yeni yıla kalmadan değişiklik hayatımın ortasına oturacak... ama neden bilmem çok olumlu ve ılımlı hissediyorum. belki de hayat karşısında biraz büyümüş. azcık daha sabredebilirsem, güzel şeyler olacak biliyorum. niyetim yeni şeyler öğrenmek, kendimi geliştirmek bunun için de büyük işlerin içine sanırım bodoslama düşmem gerekecek.

tedirginliklerim var elbet, ama bir o kadar da özgüvenliyim rahatım nispeten yerindeyken comfort zone dan çıkıp bir challenge ı kabul ettiğim için.

2013 yılı ölümleri hatırlatıyor bana 2014 büyük değişimleri - evlillik, taşınma, istemsiz iş değişikliği , sağlık sorunları - yine de her yılı geriye dönüp bakınca hep çok güzel hatırlıyorum. 2015 ise şimdiden değişiklikle dolu, benim için büyük bir adım olan istemli iş değişimi, tavanla beraber ilk kez yurtdışı seyahati, -kıbrısı saymıyorum - ve daha beklediğim niceleri.

2015 e erken hoşgeldin başlasın.

24 Kasım 2014 Pazartesi

#17 life is life

yaş 28, dolu dolu 28, 29dan alınan günler, haftalar aylar. evlilik hayatı kabaca yarım yıllık. evlatlık yine 28 yıl hem de dolu dolu. anılar sonsuz, mutluluklar çok, üzüntüler az, üzüntü sanılanlar çok. arkadaş çok, dost az. sevmek çok, merhamet çok. telaş çok. tadına varmak az. çalışmak  çok, tatil az. macera az, dingilik çok. süpriz çok, heyecan çok.

azlar çoklar dengesinde, bir yerlerde durmaya, sıkıca tutunmaya çalışıyoruz. insan büyüdüğünü en çok, gençliğini hatırladığı insanların hastalanmasından, ölmesinden anlıyor. 2012 yılıydı amcamı ve ayrımın annesini kaybettiğimiz. sonra bir büyükanne ve başkaları. yine de sıralı ölüm bunlar, beklenmedik değil birçoğu ama insan istiyor ki sevdikleri yanında kalsın. istiyor ki en sevdikleri dibinden hiç ayrılmasın.

hayatta hiçbir zaman pişmanlığım olsun istemedim, canım ne istiyorsa onu yapmayı, ne istemiyorsa yapmamayı seçtim. tüm arkadaş sohbetlerinden sıfır pişmanlıkla galip çıktım.

evlilik sonrası bu aile ziyaretim ise, - haftasonu an.kırodaydık - bana ilk kez uzak hissettirdi. evlenince anneye düşmek diye bişi var mı sahiden ? sanki annem daha yorgun babam daha yaşlı geldi bana. kendimi daha olgun onları daha çocuk buldum. evet yanlarında çok şımardım, evet şarkılar söyleyerek peşlerinden koştum, evet babamın kucağına oturup annemin koynunda yattım ama yine de daha olgundum. onlar kadar tecrübem yoktu, onlar kadar hayatın feleğinden de geçmedim ama bir yanım onların yaşlandıkça küçüldüklerini söyledi. ilk kez daha çok ilgilenmem gerektiğini hissettim onlarla. babam üstüne kazağını, ayağına çoraplarını giyince hatırladım yaz kış atletle oturan adamı. hiç üşümeyen kahraman adamı. hiç hasta olmayan adamı...

giderek zayıflıyorlar, yaşlanıyorlar gibi geldi. kaybetme korkusu çöreklendi içime aniden. birbirimize verebileceğimiz tek şey sevgi iken, uzak olmaya gerek var mıydı sahiden ?

çok özlüyormuşum meğer...

26 Ekim 2014 Pazar

#16 özledim , geri geldim

hayatın döngüsü çok enteresan.. çocukken meraklıydım her şeyi biraz biraz da olsa yapmak isterdim programlarım çok doluydu ve zor yetişirdim maymun iştahlı bir şekilde hiçbir şeyi tam öğrenemeden hepsinden azar azar bilerek bu yaşa geldim. büyümek vs de değil de iş hayatı insanı çok değiştiriyor, resmen hayatta kalma savaşı. kurtlar sofrası tabiri boş değil yani. çirkinleşiyor insan ister istemez, yüzüne kapanan asansörler, bok suratlı pazartesiler, dudaklardan çıkmayı bir türlü bilemeyen teşekkür ederimler günaydınlar. insanlar iyilik yapınca öleceklerini sanıyorlar, herkes kendi hayatını yaşayıp bencilce ölmeye karar vermiş sanki. safça kalbini açıp içini gösterince ya deli oluyorsun ya çatlak. varsın deli desinler, herkes gerçekten kim olarak mutluysa devam etsin ama kaybetmeye yüz tuttuğumuz değerler beni üzüyor. kendim de nerelerde ne hatalar yapıyorum kim bilir. iş hayatı unutturuyor, bambaşka biri oluyorsun. 

hayatta çok mutluyum aslında, sahip olduklarım için çok şükrediyorum karşımda oturan yakışıklı tavana bakıp gülümsüyorum, pars desen zaten mutluluk sebebi o gudubet suratıyla bile neşeme neşe katıyor ama bir yanım hep buruk. bu işi yapmak için mi okudum benler, istanbulda ne işim varlar, benim hayattan beklentim çok basitler vs vs ler zihnimi meşgul ediyor, bir şekil buruk kalıyor kalbim zihnim. çılgınca izmire taşınmayı düşünüyorum. ya da beceremedim diyerek tasımı tarağımı toplayıp ankıroya dönmeyi. çok çok kararsızım, aklım tonlarca soruyla dolu, pişman olur muyum emin olamıyorum. hayatta ne aradığımı, neden dünyaya geldiğimi, amacımın ne olduğunu soruyorum. soruları kendi kendime soruyorum, yanıtları da kendi kendime bulmam mümkün olsa keşke. 

günlerden birgün sanıyorum 02 ekimdi bayram öncesi, metrobüste bayıldım. bi anda dünya karardı, ellerim çekildi, midem boşaldı sanki soğuk soğuk terler indi sırtımdan ve bum !! yanımdaki adamın üstüne yığılıverdim. iyi misinler, su bulayım sizeler. neyse ki hala pamuk kalpli insanlar var, kendime geldiğimde tek hatırladığım çok korktuğum, işte o an istanbuldan taşınmaya karar verdim, bana güvende hissettirmeyen istanbula, beni hırpalayıp serseme çeviren istanbula kızdım, kızdım ve kaçmak istedim. hayatın ne getireceğini bilemiyorum, ama çok ani bir kararla buraları terk edeceğimize eminim. ben küçük dünyamda, tavan yanıbaşımdayken, deniz kenarında pars kucağımdayken huzurluyum, hani bi an gelir, gözünün önünde  bir kare belirir , gözünü kaparsın birkaç saniyeliğine ve açtığında en güzel rüya senindir. işte ben de öyle bir anda, kendimi istanbulda değil yine deniz kenarı bir yerde, bahçeli bir evde görüyorum. kucağımda pars, yanımızda iki köpeğimiz, minik bir erkek bebeğimiz ve dev gibi tavan.... ailem ve birkaç dost. 

hayat pahalı değil, hayaller imkansız değil hiçbirimiz buraya amaçsız gelmedik, amacım ne henüz bilmiyorum ama öğrenmeden , ve görevimi yerine getirmeden ölmeye hiç niyetim yok .

hayatta en iyi bildiğim şey, çok sevmek, amansızca sınırsızca sevmek ve bu yol bana , bize neyi getirecek ise, heyecanla bekliyorum.

5 Temmuz 2014 Cumartesi

#15 what's next

Aylar olmuş sükunetimi korumuşum. Eski yazıların birinde fal baktırdığım 2013 yılında dizleri üstüne çökmüş bir adam göründüğünü , benim işimle ilgili bir şeyler olacağını söylemişim. Evet 2013  yılında tavan bana evlenme teklif etti hem de hiç ama hiç beklemediğim bir an. Hem de artık teklif için sabırsızlanıp geç kaldığını düşünürken. Ortaköy kiki de çok sevdiğim arkadaşlarım da yanımdayken duvara yansıyan şahane bir projeksiyonla evlenme teklif etti. Beni daha iyi tanıyamazdı. En sevdiklerimin hepsi o projeksiyondaydı bizle ilgili iyi dileklerini iletmişlerdi . videoda almanyadan umut fransadan alara bile vardı. Bu kadar uzaklar varken sevgili kız kardeşim yoktu, ne yapması gerektiğini bilemediği için yapmamış. Çok üzüldü , çok ağladı ama sanırım bazı şeylere geç kalmamayı can acıtarak ve o vicdanı çekerek öğreniyoruz.

İşle ilgili tahmin 2014 yılına sarktı , artık bir şubede değil plazada çalışıyorum. Yine benzer bir iş yapıyorum hem de tamamen yabancı firmalarla çalışarak. İş tatminim operasyonel yoğunluklar sebebiyle biraz düşük olsa da , bu değişikliği yine kabul ederdim. Eski iş arkadaşlarıma ailem diyordum özellikle yılmaz için 4 sene beraber çalıştık yaklaşık ve sadece iş için değil özel hayatımda da , tavanla ilgili eski meselelerde de hep yanımda oldu. İstanbulda hissettiğim yalnızlığı onun sayesinde çok atlamışımdır.. Yeni işyerindeki insanlar da inanılmaz iyi her gün işe çok mutlu gidiyorum ve bu kurumsal hayatın içinde çok önemli bir şey . Hem işi hem insanları seviyorum sanıyorum daha iyi bir noktada olamazdım?

Evlenme teklifine geri dönecek olursam , teklifi takiben sürecin içine resmi olarak girmiş bulunduk. Aileler görüşmesi -allahtan senelerdir tanışıyorlardı - efendim kız istemeler nişanlar kınalar gelin hamamları ve nihayet düğün. 13/06/2014te evlendik. Diğer aksiyonların tarihlerini ne tavan ne ben hatırlamıyoruz, zaten çok  özel gün sever olmadığımız için aklımızda kalmasına da gerek görmedik. Birtek nişanı hatırlıyorum o da ev arkadaşımın doğum gününe geldiği denk geldiği için. 11 ocak 2014  ankaranın son 20 yıldaki en sisli günü !!

Şimdi tavan ben ve kedimiz pars aynı evde yaşıyoruz. Bekar evimden çıkmadım kendi evimizi satın alma noktasına erişene kadar çok sevdiğimiz koşuyolu muhitinde oturmaya devam edeceğiz. Parsla ilgili eski bir yazım var bu blogda parsı 6 ay max bir yıllığına aldığımı yazmışım. Sahibi beni bir daha hiç aramadı ben de parsı geri verme ihtiyacı duymadım. Bir kere bile emanet ettiği canın durumunu sormayıp aramayan bir adama tekrar onu emanet edebilir miyim emin değilim.

Biz şimdiden çekirdek bir aile olduk, evliliğe evimize alışmaya çalışıp düzenimizi oturtuyoruz.

En güzel olan şey, her zamanki gibi mutluyuz.

Hakettiğimiz hayatları yaşadığımız günlere şükürler olsun.