2 Aralık 2020 Çarşamba

#34, istanbul

 Uzunca bir aradan sonra merhaba yeniden; 

neden buradayım, neden geri döndüm bilemiyorum. İçimden geçen tek şey, yeni bir sayfa açıp kocaman harflerle, klavyeden "BABAM ÖLDÜ" diye bağırmak. 

Babamı haziran ayında, kaybettik. En son yeni yılda bir aradaydık, babam yeni yılı beklemeden uyuyakaldı, bizimle birlikte girmediği ilk yıl da son yılımız oldu. 

İnsan her  şey yolundayken, hepsi sonsuza kadar sürecek sanıyor; çocuk masallarındaki gibi "sonsuza dek mutlu yaşadılar" ama aslında sonsuz kısmında ne olduğunu hiç öğrenmiyoruz, hiç de merak etmemişiz belki. 

Öleceği insana 40 gün önceden malum olurmuş; babam da sırf annem korkuyor diye senelerce korktuğu kedilerin bu sene "ne güzeller şunlara bak" diyerek videolarını göndermeye başlamıştı. Çocukluk arkadaşına ölmeden bir gün önce "veda busesi" şarkısını göndermişti, bilmeden herkesle vedalaşmıştı. 

Doğmak kadar, ölüm de gerçek ve normal ama insan içinden, canından bir parçayla bir daha iletişim kuramayacağını fark ettiğinde; normalin hiç de keyifli olmadığını bir anda idrak ediyor. 

Sabah kahvaltısındaydık, değişik lezzetleri seven babama "saganaki" kızarmıştım kahvaltıda, beraber hazırlamıştık; hatta onu panko almaya gönderdiğimde migrostan beni arayıp çalışanlar bile bilmiyor, ne istiyorsun sen diye sitem etmişti. 

Yediği son lokması o saganaki ve tamamlayamadığı salatalıklar oldu; bi anda, hiçbir şeyi yokken öylesine, öyle alalede kahvaltı masasından kalktı, tekli berjere tutundu ve kalp krizi. 

İnsan hayatı öyle ucuz, öyle tekinsiz ve öyle yalnız ki. Ne 2 dakikada gelen ambulans, ne biz, ne başhekim hiç kimse, hiçbirimiz onu burada kalmaya ikna edemedik. Her gün 10 kilometre yürüyen çalışkan babam, tek nefeste gitti. Zaten hep öyle dua ederdi, "elden ayaktan düşürmeden, tek nefeste canımı al" diye. Annem, ben ve kardeşim yanındaydık; başucunda. 

O ana zihnimde defalarca geri dönüyorum; defalarca başa sarıp oynatıyorum; insanın hayatta sevdikleriyle ilgili vicdanının rahat olmasının ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum. 

Babam,

Seni özlüyorum

S.

7 Eylül 2016 Çarşamba

#33 kaldığı yerden devam edenlerde bugün

saat 12'yi vurdu vuracak. bense üzerinden bir sene geçmiş, iyice tozlanmış bloguma gecenin bir körü uykumun arasında uğradım. pars koltukta tatlı tatlı uyuyor. klavye tıkırtısı, sokaktan bu saatte geçen adamın/kadının 4 tekerli eski model bence gri olan valizinin teker seslerine aldırış etmeden. annesinin oğlu işte, uykusu okyanusun en derin yeri abyss gibi, derin bi' sessizlikten ibaret.

son 1 senenin özetini yapabilecek miyim bilmiyorum, isteğim sevgili blog, gönlümden geçen sadece kaldığı yerden devam edebilmesi, sürdürülebilir olması. fingers crossed diyelim.

bugün insanların birbirine uyguladığı baskı ile, birbirleri üzerinde kurmaya çalıştıkları ego oyunları ile meşgulüm. maruz kaldım. resmen üzerimde baskı uygulandı. birisine kasıtlı olarak kötü davranmak için seçim yapmaya zorlandım, tercih yapmaya  iki kişi arasından birini seçmeye. Sebep ne dersen, anlık sinir belki de. başkalarının fevrilikleri neden bize sirayet etsin ki ? bu kadar mı etkileniyoruz birbirimizden, bu kadar mı etkiliyoruz  birbirimizi? ne zaman başkasının özeline bu kadar girer, ne zaman mahremi üzerinde hak hisseder olduk hatırlayamıyorum. insanlık tuhaf bir yerde askıda duruyor sanki, kimsenin alıp üzerine giymediği bir halde.

1 sene sonra blog a uğrayınca daha karamsar olmuşum gibi geldi, ne de olsa büyümek insanı hep çirkinleştiriyor. dünyanın binbir türlü yüzünü, insanların pisliklerini gördükçe neden iyi kalalım ki zaten?

eskiden kötü olmayı çok zor sanırdım, dünyamda hep iyiler vardı birinin kötü olması için çok iyi bir sebebi olmasına inanmıştım şimdiyse tam tersi, iyi olmak iyi kalmak o kadar zor geliyor ki!

peter pan'e saygı duruşu yapalım: "don't grow up, it's a trap"

5 Ağustos 2015 Çarşamba

#32 dünya dönüyor diye kendini suçlar mı insan?

çok uzak değil, bi' nefes. nefs'ine hakim olman gereken bi' nefes. bi' nefeslik sabredebilir mi insan. en olmadık anda, kendini tutmasının imkansızlığında aklına hakim olmak için çok derin ama kısacık bi' nefes almak için çabalamaz mı insan ? 

yazının bu kısmı minnacık bi' özeti şu anki karanlık zihnimin. satırlar kovalıyor  birbirini ama bi' öykü anlatmak istedi canım... uydurmacık minnacık, gerçekle yoğrulmuş bi' hayal ürünü olsun benimkisi. 

"tavan'ı çok seviyorum!" 

10 Mayıs 2015 Pazar

# 31 bi' sabah ölü olmak istersin..

son bikaç gündür ölüm meşgul ediyor zihnimi, yatıyorum kalkıyorum kendimi ölmüş hayal ediyorum. ölmek korkutucu bir şey olduğundan değil, arkasından sana gösterilen ilgi güzel olduğundan. kendimi çok yalnız hissediyorum birkaç gündür, işe yaramaz hissediyorum. sanki dünyaya boşuna gelmişim gibi, hayatım ve mevcudiyetim dünyanın en anlamsız şeyiymiş gibi. bi' yerde ölü bulunsam, sürmanşet gazetelere kapak olsam yokluğum anca fark edilir gibi.

biçok şey biriktirdim içimde belki de son günlerde, tavanın teyzesinin bana whatsapp'ten attığı "iyi kandiller yeğen" mesajı gibi, veya kendi annemin "e ben de artık emekli oldum, bu saatten sonra kendi keyfimden kısamam" demesi gibi, veya birinin a demesi b demesi gibi. yakın dediklerimin / sandıklarımın ortada olmaması gibi, belirsizliklerin beni boğuyor olması gibi. tekrar ediyorum, yaşamımın sanki bir amacı yokmuş gibi. keşke "iyilikyapmakistiyorum.com" gibi bir site olsaydı, benim gibi bi işe yaramak isteyip de kendini lüzumsuz görenler için bir yönlendirme yapılsaydı.

hayatım boşa geçiyor gibi hissediyorum, bu özellikle evlendiğimden beri oluyor. ne işe yaradığımı ne yaptığımı bilmiyorum. insanların hayatları nasıl geçiyor sahi? işe gidip gelmekten keyif alıyorum, o monotonluk bile gelmiyor bana. evde oturmayı, evimde tavanla olmayı çok seviyorum. uzun yürüyüşlerimi, sahip olduklarımızı seviyorum. ama kendime itiraf etmem gerekiyor belki de, imrendiğim çok fazla hayat var ve çok fazla insan. onların da benden almak istedikleri vardır eminim, tavanın sevgisini, parsı istiyorlardır benden. bana karışmayan ailemi istiyorlardır , pamuk kalbimi, ben oluşumu istiyorlardır belki ... ama sahip olduklarım neden bana yetmiyor bilmiyorum. kendimi bi köprüden atıversem, tonlarca hap yutsam, aklımı bıraksam yine de umru olmazmışım gibi geliyor kimsenin.

"başkaları cehennemdir" lafı boşa değil. yarın hayatımın dizginlerini elime alıyorum. beni mutlu edecek bir şeyler illa ki olmalı, bu hayatımını böyle sürdüremeyebilirim. benim de birilerine bir şeylere faydam olmalı. içimdeki boşluk başka türlü dolmayacak yoksa.

sürekli dolu gözlerim, sürekli burnum sızlıyor, hep ağlamak istiyorum ve duygusal olarak boşalmak. tavan sağolsun, höykür höykür ağladım demin yanıbaşında, bitmedi içimde koca bi ırmak var gürül gürül ama geçecek. onu üzmemek için geçecek.

başkaları pislikleri içinde kalsın,  varsın sevmesinler beni ben kendi kendime yetmeyi bilirken, daha da uzmanlaşacağım bu konuda.

yapacağım evet.

sanırım öncelikle başkalarının hayatlarına tanıklık ettiren sosyal medyayı kapatacağım. sonra birkaç iyilik bulmaya çalışacağım. gerisi gelir heralde. bi de bi kutu sakinleştirici alsam, fena olmaz sanırım.

hepsi çok sevmekten, başkalarını çok sevmekten. sevgini kendine ve başkalarına eşit dağıtamamaktan.

7 Mayıs 2015 Perşembe

#30 havada bulut, sen bu aşkı unut

deliler gibi şimşek çakıyor, gökgürültüsü kopuyor. delice bi' yağmur esir almış havayı, istanbulun son günlerdeki aşırı güneşli, bi o kadar nemli ve kasvetli havasının sebebi çıkıverdi ortaya.  bense bu değişime ayak uyduramadan maalesef hasta oldum, aksır tıksır geceleri sabaha kadar horla kocanı salon kanepesine uğurla horlamanı duymadan uyusun diye vs vs. yine de her an bi' anı. biriktir , topla ve büyük anlar yarat.

romantik satırlar yazıyor parmaklarım zihnimden bağımsız ama aslında şöyle başlamak istemiştim "keşke kırgın satırlar yazdırmasaydın bana sevgilim, keşke sana hiç kırılmıyor olmanın bi' yolunu bulabilseydim. yine de kırılmak bile güzel söz konusu sen olunca. bakma bana sen, çok kırılmam hep çok sevdiğimden..."

tavana ales'e çalışmıyorsun dedim, köpürdü.

ne var sanki köpürecek, deniz misin sen, dalgalanmış da durulmuş koca tavansın.

dedim ya, hepsi çok sevdiğimden.

2 Mayıs 2015 Cumartesi

#29 en sevdiklerimiz, iyi kötü her şeyimiz

evliliğin sıkıcı olduğunu da kim söylemiş,süper eğlenceli bir şey, eğer yeterince besleyip güzel anılar biriktirebilirseniz.

geçen hafta pazar günü ani bir karar ile soluğu motosiklet kursunda aldık. yanımızda pek sevdiğimiz iki arkadaşımızla kayıt yaptırmaya gittik. parasını ödemeden, evakları temin etmeden... insan bir şeyi   aklına taktı mı, gözünü karartıp her yola geliyor sanırım.

sınav 23ünde olunca biz de erkenden deneme derslerini alalım dedik ve bugün salı pazarı yerinde ilk dersimizi aldık.şanslıyım ki hayatta karşıma hep sabırlı insanlar çıkıyor, motosiklet hocasını kabaca delirttiğimi düşünüyorum. sürekli bıdık bıdık konuştum, vitesli ile başlayamadım bile, direkt scooter ile başladık. yarın yine dersimiz var ve beni vitesliye geçirtmeyi düşünüyor, kendisine şimdiden sabır diliyor, yılmadan ilgilendiği için minnetlerimi sunuyorum.

salı pazarından yürüye yürüye söğütlüçeşmeye geçip, yarım saatlik dolmuş sırasının ardından soluğu caddebostanda aldık.subwayden sandviçlerimizi yaptırıp, muhteşem cookilerimizi de aldıktan sonra, halamla buluşup, sahilde piknik yaptık. gelen geçeni izlemek, sorgulamak ,sorulara beraber yanıt aramak, güzellikleri paylaşmak hayatın özü bence. biz de boş boş onu yaptık. sonrasında çok ama çok uzun bir yürüyüşten sonra, kendimizi kalabalık caddeye attık. bir yerde çay içip, o kalabalığın içinde içtiğimiz çaydan bi' cacık anlamayınca kendimizi yürüyerek eve attık ve halamlarda bi' demlik çayı sohbetin dibine vura vura bitirdik.

biz tavanla ruhen pek genç değiliz sanırım, büyüklerle takılmayı seviyoruz. yılda belki bir kere gece çıkıp, kalan vakitlerimizi evde geçiyoruz. belki de anadolu insanı özelliği de olabilir, emin olamıyorum. yine de dönüp dolaşıp benzediğimiz şeyler için şükrediyorum.

bugün subwayde sandviçlerimizin yapılmasını beklerken soslarımızı seçiyorduk bi başımıza. ben seçtim dedim, tavan ben de seçtim dedi ve ne seçtiğimi sordu, ballı hardal, karamelize soğan ve közlenmiş biber dedim. "ne tatlıyız, ben de aynılarını seçtim" dedi. o an dünyayı durdurup ona sarıldım, onu milyonlarca öpücüğe boğdum,  pamuklara sarıp sarmaladım, en derinime sakladım. sonra dünya tekrar hareket etti ve ben onu daha çok sevdim. küçük şeylerin kıymetini bilmek öyle güzel ki. insanın her an için şükredesi geliyor.

halamlarda sohbetleri devirip, yeni çeşit succulentimizi de köklendirmek üzere eve getirdik. başıma güneş geçmiş olmalı, hafif ateşim var, hemencecik yatağın içine yumuldum yarı çıplak. tavan geldi yanıma, "keşke hasta olmasaydım" dedim, "neden?" dedi, "e bugün çok hazırlık yapmıştım akşam beni seversin diye" dedim. "ben seni hep seviyorum" dedi. "öyle değil bitanem, bana dokunurdun diye "dedim, alaycı ifadesini suratına yerleştirdi ve "şapşal" dedi. "biliyo musun.." dedim, "ateşinin olup olmadığı en iyi dudaktan anlaşılıyormuş." yine gülümsedi "ben alından diye biliyorum" dedi, şımardığımı, öpülmek , sevilmek istediğimi hemen anlamıştı. "alın da var tabii ama esas dudaktan" dedim. usulca öptü beni, hiç bitmesin istediğim öpücüklerden biriydi yine. "ateşim var mı ?" dedim, tam anlayamadım dedi. bu sefer ben alaycı şekilde güldüm, "istersen bi daha bak" dedim, yine öptü beni. yüzlerimizin o çok yakın , bi konuşsak dudaklarımızın birbirine değeceği mesafede kaldık. fısıldadım "ateşim yoksa bile birazdan çıkar" dedim. beni hep heyecanlandırdı, hala da heyecanlandırır ona yakın olmak, ona dokunmak, onu traş olurken, üstü çıplak ütü yaparken, mutfaktayken izlemek. bi' daha "şapsal" dedi. bana şapşal demesini seviyorum, öyle güzel bi kelime ki. hem çocuksu, hem naif, hem sevecen, hem seni komik bulduğunu ifade eden, hem de sevgi dolu. belli işte, komik buluyo seni, bi de seviyo. şapşal diyosa,  git evlen bence.benim için öyle.

ne diyordum, işte öyle sonra dayanamadım kalktım yataktan, bu sevgi dolu halimi bloga dökeyim dedim o bana içeride kış çayı yaparken...

canım..


24 Mart 2015 Salı

#28 doğmamış çocuğa isim

bir önceki yazıda kızımızın adı kesinlikle masal olmalı demişiz, bu konuda hala hemfikiriz. erkek olursa pars istiyorum demiştim , sağlanamayan mutabakatı "bulut" ile değiştirdik ve şimdi ikimiz de mutluyuz.

evin içinde boş boş "masaaal , masalll" diye sesleniyorum.

çocuk sahibi olmak için hazır hissetmek diye bir şey var mı sahi?