tag:blogger.com,1999:blog-4385016284291831642024-03-13T07:01:44.288+03:00hayatta her şey mümkünsi-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.comBlogger34125tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-19764513001952481902020-12-02T19:10:00.001+03:002020-12-02T19:10:12.204+03:00#34, istanbul<p> Uzunca bir aradan sonra merhaba yeniden; </p><p>neden buradayım, neden geri döndüm bilemiyorum. İçimden geçen tek şey, yeni bir sayfa açıp kocaman harflerle, klavyeden "BABAM ÖLDÜ" diye bağırmak. </p><p>Babamı haziran ayında, kaybettik. En son yeni yılda bir aradaydık, babam yeni yılı beklemeden uyuyakaldı, bizimle birlikte girmediği ilk yıl da son yılımız oldu. </p><p>İnsan her şey yolundayken, hepsi sonsuza kadar sürecek sanıyor; çocuk masallarındaki gibi "sonsuza dek mutlu yaşadılar" ama aslında sonsuz kısmında ne olduğunu hiç öğrenmiyoruz, hiç de merak etmemişiz belki. </p><p>Öleceği insana 40 gün önceden malum olurmuş; babam da sırf annem korkuyor diye senelerce korktuğu kedilerin bu sene "ne güzeller şunlara bak" diyerek videolarını göndermeye başlamıştı. Çocukluk arkadaşına ölmeden bir gün önce "veda busesi" şarkısını göndermişti, bilmeden herkesle vedalaşmıştı. </p><p>Doğmak kadar, ölüm de gerçek ve normal ama insan içinden, canından bir parçayla bir daha iletişim kuramayacağını fark ettiğinde; normalin hiç de keyifli olmadığını bir anda idrak ediyor. </p><p>Sabah kahvaltısındaydık, değişik lezzetleri seven babama "saganaki" kızarmıştım kahvaltıda, beraber hazırlamıştık; hatta onu panko almaya gönderdiğimde migrostan beni arayıp çalışanlar bile bilmiyor, ne istiyorsun sen diye sitem etmişti. </p><p>Yediği son lokması o saganaki ve tamamlayamadığı salatalıklar oldu; bi anda, hiçbir şeyi yokken öylesine, öyle alalede kahvaltı masasından kalktı, tekli berjere tutundu ve kalp krizi. </p><p>İnsan hayatı öyle ucuz, öyle tekinsiz ve öyle yalnız ki. Ne 2 dakikada gelen ambulans, ne biz, ne başhekim hiç kimse, hiçbirimiz onu burada kalmaya ikna edemedik. Her gün 10 kilometre yürüyen çalışkan babam, tek nefeste gitti. Zaten hep öyle dua ederdi, "elden ayaktan düşürmeden, tek nefeste canımı al" diye. Annem, ben ve kardeşim yanındaydık; başucunda. </p><p>O ana zihnimde defalarca geri dönüyorum; defalarca başa sarıp oynatıyorum; insanın hayatta sevdikleriyle ilgili vicdanının rahat olmasının ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum. </p><p>Babam,</p><p>Seni özlüyorum</p><p>S.</p>si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-3582913086780321912016-09-07T23:49:00.001+03:002016-09-07T23:49:01.772+03:00#33 kaldığı yerden devam edenlerde bugünsaat 12'yi vurdu vuracak. bense üzerinden bir sene geçmiş, iyice tozlanmış bloguma gecenin bir körü uykumun arasında uğradım. pars koltukta tatlı tatlı uyuyor. klavye tıkırtısı, sokaktan bu saatte geçen adamın/kadının 4 tekerli eski model bence gri olan valizinin teker seslerine aldırış etmeden. annesinin oğlu işte, uykusu okyanusun en derin yeri abyss gibi, derin bi' sessizlikten ibaret.<br />
<br />
son 1 senenin özetini yapabilecek miyim bilmiyorum, isteğim sevgili blog, gönlümden geçen sadece kaldığı yerden devam edebilmesi, sürdürülebilir olması. <strike>fingers crossed</strike> diyelim.<br />
<br />
bugün insanların birbirine uyguladığı baskı ile, birbirleri üzerinde kurmaya çalıştıkları ego oyunları ile meşgulüm. maruz kaldım. resmen üzerimde baskı uygulandı. birisine kasıtlı olarak kötü davranmak için seçim yapmaya zorlandım, tercih yapmaya iki kişi arasından birini seçmeye. Sebep ne dersen, anlık sinir belki de. başkalarının fevrilikleri neden bize sirayet etsin ki ? bu kadar mı etkileniyoruz birbirimizden, bu kadar mı etkiliyoruz birbirimizi? ne zaman başkasının özeline bu kadar girer, ne zaman mahremi üzerinde hak hisseder olduk hatırlayamıyorum. insanlık tuhaf bir yerde askıda duruyor sanki, kimsenin alıp üzerine giymediği bir halde.<br />
<br />
1 sene sonra blog a uğrayınca daha karamsar olmuşum gibi geldi, ne de olsa büyümek insanı hep çirkinleştiriyor. dünyanın binbir türlü yüzünü, insanların pisliklerini gördükçe neden iyi kalalım ki zaten?<br />
<br />
eskiden kötü olmayı çok zor sanırdım, dünyamda hep iyiler vardı birinin kötü olması için çok iyi bir sebebi olmasına inanmıştım şimdiyse tam tersi, iyi olmak iyi kalmak o kadar zor geliyor ki!<br />
<br />
peter pan'e saygı duruşu yapalım: "don't grow up, it's a trap"si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-80043210272352309462015-08-05T21:45:00.001+03:002015-08-05T21:45:16.613+03:00#32 dünya dönüyor diye kendini suçlar mı insan?çok uzak değil, bi' nefes. nefs'ine hakim olman gereken bi' nefes. bi' nefeslik sabredebilir mi insan. en olmadık anda, kendini tutmasının imkansızlığında aklına hakim olmak için çok derin ama kısacık bi' nefes almak için çabalamaz mı insan ? <div>
<br /></div>
<div>
yazının bu kısmı minnacık bi' özeti şu anki karanlık zihnimin. satırlar kovalıyor birbirini ama bi' öykü anlatmak istedi canım... uydurmacık minnacık, gerçekle yoğrulmuş bi' hayal ürünü olsun benimkisi. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
"tavan'ı çok seviyorum!" </div>
<div>
<br /></div>
si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-75910615103801923982015-05-10T21:58:00.003+03:002015-05-10T21:58:51.097+03:00# 31 bi' sabah ölü olmak istersin..son bikaç gündür ölüm meşgul ediyor zihnimi, yatıyorum kalkıyorum kendimi ölmüş hayal ediyorum. ölmek korkutucu bir şey olduğundan değil, arkasından sana gösterilen ilgi güzel olduğundan. kendimi çok yalnız hissediyorum birkaç gündür, işe yaramaz hissediyorum. sanki dünyaya boşuna gelmişim gibi, hayatım ve mevcudiyetim dünyanın en anlamsız şeyiymiş gibi. bi' yerde ölü bulunsam, sürmanşet gazetelere kapak olsam yokluğum anca fark edilir gibi.<br />
<br />
biçok şey biriktirdim içimde belki de son günlerde, tavanın teyzesinin bana whatsapp'ten attığı "iyi kandiller yeğen" mesajı gibi, veya kendi annemin "e ben de artık emekli oldum, bu saatten sonra kendi keyfimden kısamam" demesi gibi, veya birinin a demesi b demesi gibi. yakın dediklerimin / sandıklarımın ortada olmaması gibi, belirsizliklerin beni boğuyor olması gibi. tekrar ediyorum, yaşamımın sanki bir amacı yokmuş gibi. keşke "iyilikyapmakistiyorum.com" gibi bir site olsaydı, benim gibi bi işe yaramak isteyip de kendini lüzumsuz görenler için bir yönlendirme yapılsaydı.<br />
<br />
hayatım boşa geçiyor gibi hissediyorum, bu özellikle evlendiğimden beri oluyor. ne işe yaradığımı ne yaptığımı bilmiyorum. insanların hayatları nasıl geçiyor sahi? işe gidip gelmekten keyif alıyorum, o monotonluk bile gelmiyor bana. evde oturmayı, evimde tavanla olmayı çok seviyorum. uzun yürüyüşlerimi, sahip olduklarımızı seviyorum. ama kendime itiraf etmem gerekiyor belki de, imrendiğim çok fazla hayat var ve çok fazla insan. onların da benden almak istedikleri vardır eminim, tavanın sevgisini, parsı istiyorlardır benden. bana karışmayan ailemi istiyorlardır , pamuk kalbimi, ben oluşumu istiyorlardır belki ... ama sahip olduklarım neden bana yetmiyor bilmiyorum. kendimi bi köprüden atıversem, tonlarca hap yutsam, aklımı bıraksam yine de umru olmazmışım gibi geliyor kimsenin.<br />
<br />
"başkaları cehennemdir" lafı boşa değil. yarın hayatımın dizginlerini elime alıyorum. beni mutlu edecek bir şeyler illa ki olmalı, bu hayatımını böyle sürdüremeyebilirim. benim de birilerine bir şeylere faydam olmalı. içimdeki boşluk başka türlü dolmayacak yoksa.<br />
<br />
sürekli dolu gözlerim, sürekli burnum sızlıyor, hep ağlamak istiyorum ve duygusal olarak boşalmak. tavan sağolsun, höykür höykür ağladım demin yanıbaşında, bitmedi içimde koca bi ırmak var gürül gürül ama geçecek. onu üzmemek için geçecek.<br />
<br />
başkaları pislikleri içinde kalsın, varsın sevmesinler beni ben kendi kendime yetmeyi bilirken, daha da uzmanlaşacağım bu konuda.<br />
<br />
yapacağım evet.<br />
<br />
sanırım öncelikle başkalarının hayatlarına tanıklık ettiren sosyal medyayı kapatacağım. sonra birkaç iyilik bulmaya çalışacağım. gerisi gelir heralde. bi de bi kutu sakinleştirici alsam, fena olmaz sanırım.<br />
<br />
hepsi çok sevmekten, başkalarını çok sevmekten. sevgini kendine ve başkalarına eşit dağıtamamaktan.si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-61456551046697329282015-05-07T21:42:00.001+03:002015-05-07T21:42:18.487+03:00#30 havada bulut, sen bu aşkı unutdeliler gibi şimşek çakıyor, gökgürültüsü kopuyor. delice bi' yağmur esir almış havayı, istanbulun son günlerdeki aşırı güneşli, bi o kadar nemli ve kasvetli havasının sebebi çıkıverdi ortaya. bense bu değişime ayak uyduramadan maalesef hasta oldum, aksır tıksır geceleri sabaha kadar horla kocanı salon kanepesine uğurla horlamanı duymadan uyusun diye vs vs. yine de her an bi' anı. biriktir , topla ve büyük anlar yarat.<br />
<br />
romantik satırlar yazıyor parmaklarım zihnimden bağımsız ama aslında şöyle başlamak istemiştim "keşke kırgın satırlar yazdırmasaydın bana sevgilim, keşke sana hiç kırılmıyor olmanın bi' yolunu bulabilseydim. yine de kırılmak bile güzel söz konusu sen olunca. bakma bana sen, çok kırılmam hep çok sevdiğimden..."<br />
<br />
tavana ales'e çalışmıyorsun dedim, köpürdü.<br />
<br />
ne var sanki köpürecek, deniz misin sen, dalgalanmış da durulmuş koca tavansın.<br />
<br />
dedim ya, hepsi çok sevdiğimden.si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-18611156720176357572015-05-02T22:05:00.000+03:002015-05-02T22:05:11.278+03:00#29 en sevdiklerimiz, iyi kötü her şeyimizevliliğin sıkıcı olduğunu da kim söylemiş,süper eğlenceli bir şey, eğer yeterince besleyip güzel anılar biriktirebilirseniz.<br />
<br />
geçen hafta pazar günü ani bir karar ile soluğu motosiklet kursunda aldık. yanımızda pek sevdiğimiz iki arkadaşımızla kayıt yaptırmaya gittik. parasını ödemeden, evakları temin etmeden... insan bir şeyi aklına taktı mı, gözünü karartıp her yola geliyor sanırım.<br />
<br />
sınav 23ünde olunca biz de erkenden deneme derslerini alalım dedik ve bugün salı pazarı yerinde ilk dersimizi aldık.şanslıyım ki hayatta karşıma hep sabırlı insanlar çıkıyor, motosiklet hocasını kabaca delirttiğimi düşünüyorum. sürekli bıdık bıdık konuştum, vitesli ile başlayamadım bile, direkt scooter ile başladık. yarın yine dersimiz var ve beni vitesliye geçirtmeyi düşünüyor, kendisine şimdiden sabır diliyor, yılmadan ilgilendiği için minnetlerimi sunuyorum.<br />
<br />
salı pazarından yürüye yürüye söğütlüçeşmeye geçip, yarım saatlik dolmuş sırasının ardından soluğu caddebostanda aldık.subwayden sandviçlerimizi yaptırıp, muhteşem cookilerimizi de aldıktan sonra, halamla buluşup, sahilde piknik yaptık. gelen geçeni izlemek, sorgulamak ,sorulara beraber yanıt aramak, güzellikleri paylaşmak hayatın özü bence. biz de boş boş onu yaptık. sonrasında çok ama çok uzun bir yürüyüşten sonra, kendimizi kalabalık caddeye attık. bir yerde çay içip, o kalabalığın içinde içtiğimiz çaydan bi' cacık anlamayınca kendimizi yürüyerek eve attık ve halamlarda bi' demlik çayı sohbetin dibine vura vura bitirdik.<br />
<br />
biz tavanla ruhen pek genç değiliz sanırım, büyüklerle takılmayı seviyoruz. yılda belki bir kere gece çıkıp, kalan vakitlerimizi evde geçiyoruz. belki de anadolu insanı özelliği de olabilir, emin olamıyorum. yine de dönüp dolaşıp benzediğimiz şeyler için şükrediyorum.<br />
<br />
bugün subwayde sandviçlerimizin yapılmasını beklerken soslarımızı seçiyorduk bi başımıza. ben seçtim dedim, tavan ben de seçtim dedi ve ne seçtiğimi sordu, ballı hardal, karamelize soğan ve közlenmiş biber dedim. "ne tatlıyız, ben de aynılarını seçtim" dedi. o an dünyayı durdurup ona sarıldım, onu milyonlarca öpücüğe boğdum, pamuklara sarıp sarmaladım, en derinime sakladım. sonra dünya tekrar hareket etti ve ben onu daha çok sevdim. küçük şeylerin kıymetini bilmek öyle güzel ki. insanın her an için şükredesi geliyor.<br />
<br />
halamlarda sohbetleri devirip, yeni çeşit succulentimizi de köklendirmek üzere eve getirdik. başıma güneş geçmiş olmalı, hafif ateşim var, hemencecik yatağın içine yumuldum yarı çıplak. tavan geldi yanıma, "keşke hasta olmasaydım" dedim, "neden?" dedi, "e bugün çok hazırlık yapmıştım akşam beni seversin diye" dedim. "ben seni hep seviyorum" dedi. "öyle değil bitanem, bana dokunurdun diye "dedim, alaycı ifadesini suratına yerleştirdi ve "şapşal" dedi. "biliyo musun.." dedim, "ateşinin olup olmadığı en iyi dudaktan anlaşılıyormuş." yine gülümsedi "ben alından diye biliyorum" dedi, şımardığımı, öpülmek , sevilmek istediğimi hemen anlamıştı. "alın da var tabii ama esas dudaktan" dedim. usulca öptü beni, hiç bitmesin istediğim öpücüklerden biriydi yine. "ateşim var mı ?" dedim, tam anlayamadım dedi. bu sefer ben alaycı şekilde güldüm, "istersen bi daha bak" dedim, yine öptü beni. yüzlerimizin o çok yakın , bi konuşsak dudaklarımızın birbirine değeceği mesafede kaldık. fısıldadım "ateşim yoksa bile birazdan çıkar" dedim. beni hep heyecanlandırdı, hala da heyecanlandırır ona yakın olmak, ona dokunmak, onu traş olurken, üstü çıplak ütü yaparken, mutfaktayken izlemek. bi' daha "şapsal" dedi. bana şapşal demesini seviyorum, öyle güzel bi kelime ki. hem çocuksu, hem naif, hem sevecen, hem seni komik bulduğunu ifade eden, hem de sevgi dolu. belli işte, komik buluyo seni, bi de seviyo. şapşal diyosa, git evlen bence.benim için öyle.<br />
<br />
ne diyordum, işte öyle sonra dayanamadım kalktım yataktan, bu sevgi dolu halimi bloga dökeyim dedim o bana içeride kış çayı yaparken...<br />
<br />
canım..<br />
<br />
<br />si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-64364021833163645562015-03-24T00:35:00.000+02:002015-03-24T00:35:38.414+02:00#28 doğmamış çocuğa isimbir önceki yazıda kızımızın adı kesinlikle masal olmalı demişiz, bu konuda hala hemfikiriz. erkek olursa pars istiyorum demiştim , sağlanamayan mutabakatı "bulut" ile değiştirdik ve şimdi ikimiz de mutluyuz.<br />
<br />
evin içinde boş boş "masaaal , masalll" diye sesleniyorum.<br />
<br />
çocuk sahibi olmak için hazır hissetmek diye bir şey var mı sahi?si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-74806867306328213752015-03-09T17:38:00.002+02:002015-05-02T22:14:31.466+03:00#27 büyürken biriktirdiklerimizi nereye sakladık sahi? evlilik hayatın enteresan bir safhası, hatta ciddi bir ilişki bile. benim tavan'dan önce hiç ciddi ilişkim olmadı, bir iki gecelik işler, f*ck buddyler, o bulduğumda çok sevindiğim tanımla "friends with benefit" ler.<br />
<br />
tavanı "o" yapan neydi, o ışığı ne zaman görüp de onun için savaşmıştım tam hatırlayamıyorum bile. ilk yıl yarı ayrı sürüncemede, sonrasında birbirini tanıma, anlamaya çalışma, tanıdıkça uzaklaşma, çaba sarf ettikçe tekrar biraraya gelme vs derken her şeyi usulca yoluna soktuk ve evlendik. evliliğin süper bir şey olduğunu söylemeyeliyim öncelikle, ama ne istediğini bileceksin evlilikten, neden evlendiğini, karşılıklı fedakarlığın olması gerektiğini bilerek evleneceksin ve en çok da karşındakinin özgürlüğüne saygı duyarak. ayrı ayrı planlar yapabileceksin, canın istedi diye arkadaşında kalıp kızkıza dışarı çıkabileceksin. rakı balığa göndereceksin kocanı, ya da maç izlemeye. bekar arkadaşlarının bekarlığa vedasına da göndereceksin korkusuzca. zaten bir şeyi yapmaya niyet eden, fırsat kollamaz , yapar. öncesinde bunu bileceksin. onun her alışverişe gelmesine gerek yok, tek başına bir şey yapmayı bileceksin. evlendin diye, onu tüm kız arkadaşlarının yerine koymayacaksın. ama alışverişe gitti mi de zevk almasını bileceksin beraber geçirdiğin andan.<br />
<br />
ondan hep çok etkileneceksin, en akıllı oymuş gibi gelecek sana. her şeyi bildiğini düşüneceksin, ilk ona danışacaksın. o bilemedikçe öğreteceksin, sen de mi bilmiyorsun beraber öğreneceksiniz. egolar evin dışında kalacak, siz safca kalpleri açacaksınız birbirine.<br />
<br />
hepsini yapabildiğimiz, zor anları, kötü hikayeleri geride bırakabildiğimiz için belki de, evlilik öyle güzel geliyor ki.<br />
<br />
asıl hikayem evlilik ya da ilişkiler değil aslında, çok sevdiğim ayrım'ın blogunu okudum baştan aşağı, en eskilerden bugüne. benden bahsettiği yazılardan sevgilisine. tatillerimize, anılarımıza her her şeye geri döndüm. çok eski yıllara indim yazılarıyla, ben defalarca blogumu değiştirip durmuşken, her şeyi silip her defasında sıfırdan başlamışken, onun geçmişiyle kendime döndüm yeniden. o kadar çok birikmiş anı var ki zihnimde, ama sanki hep sadece tavanlayken varmışım, onsuzken hiç yokmuşum gibi . ayrımın blogu iyi geldi, biriktirdiğimiz anıları, anları, hediyeleri, kartları, kahkahaları , planları, çocuklukları tekrar gördüm. birisi çocukluğun ne olduğunu sorsa masumiyetten çok merak derdim sanırım, hep sorgulamışız, sanki erken büyümüşüz de hiç çocuk olmadan hep ileriyi düşünmüşüz.<br />
<br />
şimdilerde ise, büyümenin ne olduğunu sorsanız, sadece hastalık ve ölüm derim. bana maalesef başka bir şey göstermiyor çünkü. 2 sene önce amcamı, yine aynı sene ayrımın annesini kaybettik. sonrasında çok sevdiklerim hastalandı, kanseri yakından gördüm. panik ataklar, sinir krizleri, zatürreler, antrapozlar , bunalımlar ve buhranlar. hepsi de büyüklere oldu bunların. o yüzden büyümenin zor olduğunu düşünüyorum. insan yapmak istediklerinden uzaklaşıyor nedense büyüyünce. hep bi ' arka plana itiliyor sevdiğimiz şeyler. bunu bilerek yapmıyoruz, ama hayatın akışı resmen savuruyor. kendimizi bırakmayı daha çok seviyoruz çabalamaktan. sonrasında da geri dönüp "ah ben ne yaptım?" diyeceğiz kesin.<br />
<br />
ben taban, yaşım 29, hatta yaklaşık eşit 30. çocukken hayal ettiğim hayat neydi hatırlamıyorum, ama şimdiki hayatımdan çok memnunum. işimi ,eşimi , azaltıp da öze indirebildiğim arkadaşlarımı seviyorum. ailemin öncelikli olduğunu biliyor ve gelecekte son nefesimde pişmanlık yaşamamak için elimden geleni yapıyor, tüm sevdiklerime, kendime yeterince vakit ayırmaya çalışıyorum. yapmak istediklerimi yapıyorum, ve yaşım 30 a gelirken, kendime bir söz veriyorum. okumam gereken kitapları okuyacağım, yapmak istediğim tüm yemekleri yapacağım, çocuğum olursa ona miras bir yemek tarifi defteri bırakacağım, annemle babamı en az bir kereliğine tatile götüreceğim. kendime çok çok iyi bakacağım, tavana hep güveneceğim, ve özünde , kendimce iyi bir insan olmaya devam edeceğim.<br />
<br />
p.s, kızımızın adı kesinlikle masal olmalı. erkeğe pars diyorum ama tavanla şimdilik mutabakat sağlayamadık.<br />
<br />
seviyorum,si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-88837660500196660322015-01-17T20:11:00.001+02:002015-01-17T20:19:37.893+02:00#26 sevmek paralı bir iş olsaydı, trilyoner olurdumhafifçe geriniyorum yatakta, kuşlu perdelerin arasından günışığı sızmış odaya. saat 8 belki 9, yakınlarda hiç saat yok. yatak odasına ne saat ne ayna aldık, zamansız bi' yer olsun dedik bilmeden, bizden başka kimse olmasın dedik, yansımalarımız bile. bir süre tavana dikiyorum gözlerimi, iç sesim şükrederek başlıyor sabaha. derin bir nefes alıyorum, akşamdan kalma odanın kokusunu içime çekiyorum. tanıdık bir koku da var odada, burnum o kokuya yöneliyor, onun kokusuna ve sol yanımda "tavan" ı görüyorum. uzanmış, sağ eli başının altında, sol elini de karnının üstüne yerleştirmiş. yastığı her zamanki gibi sert ve yukarısında bakış açımın. gözlerinin kapalı olduğunu göre göre gülümsüyorum, uykusunda hisseder belki diye.<br />
<br />
ondan önce uyandığım her sabah, sanki yüzünü bilmiyormuşum gibi inceliyorum yüzünü. önce simsiyah saçlarına bakıyorum, fırça gibi kalın telli saçlarından alnına iniyorum. açık alnı, geniş kırışıklık yok, ama neden bilmem alnında hep sert bir ifade var, yüzünü yumuşatan o etli dudakları ve kocaman gözleri hiç şüphesiz. sonrasında gözlerine iniyorum, daha doğrusu kapalı gözlerine ve gözkapaklarına. upuzun kirpikleri var, dokunsam incitmekten korkacağım, ipek ipek kirpikleri var. sanki elimi sürsem düşecekmişçesine emanet kirpikler. kalın, simsiyah kaşları var. o buğday tenine fazla geliyor siyah kaşları, siyah saçları. dudaklarına iniyorum, altdudağı çok kalın üstdudağından, ama yumuşacık ve etli, hep öpme isteği doğurtan cinsten dudaklar. dayanamıyorum tabii, altdudağının sağ tarafında bir öpücük konduruyorum, hafifçe aralanıyor dudakları. öpmeye doyamıyorum, bir daha öpüyorum. saçlarım dökülüyor yüzüne, onları toplamak istiyorum. parmaklarım usulca geziniyor yüzünde. dudaklarına dokunmak istiyorum, öpücükler kondurduğum dudaklarında parmaklarımı gezdiriyorum. o ipek kirpikleri kıpırdamaya başlıyor, onu uyandırdığım için muzur çocuklar gibi üzülüp, kendi yastığıma gömülüyorum. yüzümde hınzır bi' tebessüm. şimdi sırayı ona verdiğimi biliyorum, uyuyorum. uyuyor-muş gibi yapıyorum. sırayı ona devrettğimi anlıyor, alt dudaktan bir öpücük veriyor bana. sadece sarılıyorum ona, bütün dünyayı kurtarırcasına bir sarılma, o tanıdık kokusu var ya, işte onu içime çekiyorum iyice. bi'an bile burnumdan gitmesin, aklımdan çıkmasın diye. ve o yumuşacık dudakların, ipek kirpiklerin yüzümde dolaşmasına izin veriyorum, yine yüzümde tatlı ve muzur bir tebessümle.<br />
<br />
seni sevmeseydim, ne yapardım ?si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-299360195290970732015-01-13T23:24:00.001+02:002015-01-13T23:24:59.000+02:00#25 şans cesurların yannındadırsonunda bendeniz taban ın gündemindeki "trend topic" olan iş değişikliği gerçekleşti. uzun düşünceler, duygusal buhranlar, uykusuz geceler ve kötü kabuslardan sonra, iş değiştirdim. 4,5 yılı aynı kuruma vermiş birisi olarak bunun çok ama çok zor bir karar olduğunu söyleyebilirim. ancak kesin sonuç şu <strike>insan değişikliğe kapısını açıp bir şans verdiği için bile inanılmaz özgüvenli hissediyor. </strike><div>
<strike><br /></strike></div>
<div>
bazen mutsuz olduğumuz şeyleri değiştirmek için yeterince çaba sarf etmiyoruz, kendimizi kaderin akışına bırakmak , olacakları beklemek daha kolay geliyor. en azından ben, hayata müdahele etmeyi pek sevmiyorum. çocukluğumdan beri benim için yapılan şeylere seviyorsam devam etmekle yetindim. sevmediklerimin yerine yenilerini koymadım bile, onlara da devam ettim ta ki performans düşüklüğü gösterip, bunu başkalarına da gösterene kadar. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
dolayısı ile, bana sunulan şeyler karşısında çok keskin bir tutumum oluyor, ya direk evet diyor ve sahipleniyorum, ya da arafta bırakıp varlığını unutuyorum. işimden memnun değildim, bana vaat edilenler inandırıcı gelmiyordu ve kendimi çok körelmiş hissediyordum. bütün bunların içinde bile kendimi zorlayıp "ama arkadaşlarımı" seviyorum diyerek söylene söylene çalışıyordum. bir kere bi' yerde söyleniyorsan çalışmayacaksın. ya seveceksin, ya öpe öpe seveceksin. olmuyorsa terk-i diyar eyleyeceksin. bu 2+2 = 4 gibi basit bir denklem. velhasıl ben iş aramak bile istemezken , telefonum çaldı cazip teklif hattın ucundaydı. görüşmeler konuşmalar derken kendimi evet demiş buldum. insan iş aramazken sanırım daha rahat oluyor, bu özgüvenle başarıya giden yol kaçınılmaz. görüşmelerde küstah cevaplar, kendini tam net ifade etmeler bir paçozluk saldırganlık, küçük dünyaları ben yarattım havaları ve boom "işe alındınız" boşuna denmiyor "tevekkül et" diye, sen elinden geleni yap olduğu kadar olmadığı kader demişler. hatta bu sözle yetinmeyip iş işte, eş eşte de demişler. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
bugün itibariyle, bu kararı verebildiğim için kendimle gurur duyuyorum. buradaki insanları da sevdim, buradaki işi ve yapıyı daha çok sevdim. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
tabii ki değişiklik her zaman iyi gelmiyor, ama en azından denemek bile bir artı. en büyük pişmanıklar sanırım denemediklerimizden ve yapmadıklarımızdan geliyor. hangisi daha yıkıcı "keşke yapsaydım" mı "keşke yapmasaydım mı?" </div>
<div>
<br /></div>
si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-44299698076069873062015-01-08T14:17:00.002+02:002015-01-08T14:17:44.225+02:00#24 kalabalığa alışınca yalnızlık iki kere zor gelirtüm bu iş değişikliği, planlar vs işlerinin ortasında, evlendiğimizen beri evimize hiç gelmemiş olan anneciğim geldi an.kırolardan. kabaca pazar gününden beri beraberiz, sabah beraber uyanıyor, buz gibi havanın bile tadını çıkarıp goblen işliyoruz. beraber pazara gidiyor, her cafede derin derin sohbetler ediyoruz. insan evlendikten sonra daha da çok annesine benziyor sanki, tuhaf bir şekilde kan çekiyor.<br />
<br />
annemle ilgili sevdiğim ve sevmediğim şeyleri düşündüm, çocukken, lisedeyken , üniversitedeyken. acaba onda sevmediğim neleri kendim yapıyorum diye düşündüm, ve çoğunu yaparken buldum kendimi. işte bu yüzden büyük konuşma diyorlar, hayatta tenkit edilen ne varsa başa geliyor sanki. belki de o yüzden sadece yüce gönüllü, tevekkül eden sabırlı insanlar olmamız gerekiyordur.<br />
<br />
annemin evdeki yokluğuna çok alıştım, evet bazı bazı düzenlerimiz çakıştı, evet ben toplanmamış kahvaltı sofrasında sohbeti seviyordum ve o hemencecik her şeyi toplamak istiyordu, evet ben evi sonsuz bir şekilde buz gibi olana kadar havalandırırken o hemencecik camları kapatıyordu, evet ben parsı öpe öpe korkusuzca severken, annem hala kedilerden korkuyordu ama tüm bu evetlere, uyuşmazlıklara rağmen, sıcacık bir harmoni içinde geçirdik 5 günümüzü.<br />
<br />
anneme öğrendiğim yemekleri yaptım, mayaladığım yoğurttan yedirdim, harmanladığım çayımdan içirdim. ailemden görüp de üstüne kendi kattıklarımla tereciye tere sattım. ama işin sonunda bana kalan annemin gözlerindeki dolu dolu "gurur duyan" bakıştı. sanki 28 yaşıma sadece annem benle gurur duysun diye gelmişim gibi tatminkar hissediyorum hayat karşısında.<br />
<br />
şimdi yine ank.ıroya döndü, ben evdeyim, parsla beraber ev işi yapıyoruz, goblen işliyoruz boyama yapıyoruz. ama ne olursa olsun, sanırım insan sevdikleri varken daha güzel.<br />
<br />
2015 in ve sonraki yılların sevdiklerimizi yanımızdan hiç ayırmaması dileğiyle..si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-42761637315792949242014-12-28T09:53:00.000+02:002014-12-28T09:53:01.244+02:00#23 gözbebeğimsin gece çıkmaları ile pek aram olmadı, neyseki zaman evvel ziyadesiyle gece çıkmış ve durulmuş bir adamla evlendim de gece çıkalım da çıkalım diye tutturmuyor. yine de senede 1-2 kere denk gelince çıkıyoruz, ve çıktığımız günler yılın en çok eğlendiğimiz günleri oluyor. yeni işyerine geçmeden evvel, nisan ayındaki korkularımı hatırladım, acaba insanları sevecek miyim, mutlu çalışacak mıyım, ya sıkılırsam diye günlerce kendimi yemiştim. şimdi iyi ki diyorum, iyi ki gelmişim ve buradaki süper insanları tanımışım. cuma işyerinde yılbaşı partisi vardı, her zamanki gibi yemekler bol alkol ve hediyeler alındı verildi derken akşamına eğlence bitsin istemedik ve "random" bir grupla kendimizi öncesinde ferah fezada sonra da fosilde bulduk. birarada durması yaklaşık eşit saçma bir gruptuk, daha önce hiç birbirimizin yanında sarhoş olmamış gece dışarı çıkmamıştık. bazen insan denemediği şeyler için çok pişman oluyor, keşke daha önce çıksaydık diye hayıflandım, ama bir şekilde biraraya gelip eğlendiğim için huzurluyum. <div>
<br /></div>
<div>
iyilik ve mutluluk bizde aile geleneğidir, annem çocukken kardeşimle bana hayatta en çok istediği şeyin "mutlu çocuklar yetiştirmek" olduğunu söylemişti. şimdi bunu neden söylediğini anlıyorum. iyilik kocaman bir deniz, ucu bucağı yok ve iyilik yapmanın sonu yok. evet kıymet bilinmeyebilir, evet kazıklar yiyebilirsin ama işin sonunda her şeyi kendimiz için yapıyoruz ve iyilik çok mutlu hissettiriyor, bir o kadar da işe yarar.. işyerinde olduğum gibi davrandım hep, komikliklerimi iyiliklerimi mutluluklarımı üzüntülerimi saklamadım. bazı üzüntülerim başkalarının hoşuna gitti, bazı mutluluklarım insanları sinir etti ama işin özünde ben her zaman kendimdim ve beni hep olduğum gibi seven insanlar oldu çevremde.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
gece çıkmasından sonra neden bunları yazdım, nasıl bağlayacağım ben de merak içindeyim ama çıktığımız akşam, bir süredir beraber çalıştığım arkadaşlarımın beni o kadar sevmiş olması, hepimizin kalbinin kocaman olduğunu hissetmem , doğru arkadaşlarlıkları kurabilmiş olmam mutlu etti beni. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
anneme ve babama , beni böyle yetiştirdikleri için her defasında teşekkür etmek istiyorum. sürekli insanlara yardım eden, yardım etmeyi, insanlara el uzatmayı öğreten anneme, hiçkimseyi yargılamadan kalbini açan, gönlü zengin , kocaman kalpli babama. beni bu kadar huzurlu, kendi ayakları üstünde, ve mutlu, olduğu halden memnun özgüvenli ve pozitif yetiştirdikleri için teşekkür etmek istiyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
teşekkürlerimin sonu yok, olamaz da ama insan büyüdükçe, minnet duyması gereken çok şey olduğunu görüyor. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
canım annem, canım babam, kardeşim. aile her şeydir.</div>
si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-41812930732685391462014-12-23T06:54:00.002+02:002014-12-23T06:54:56.107+02:00#22 yanımdayken bile özlüyorum.. bi' an var. o uykusunun derin bi' yerinde,vgördüğüm kötü rüyanın etkisi ile ona sokuluyorum usul usul. bana arkası dönük. hep erkekler sarılmaz ya arkadan, gidip ben sarılıyorum ona. burnumu, nefesimi ensesine değdiriyorum usul usul. sonra o uykusunun arasında, dönüp de kavradığı elim var ya, o parmaklarıyla ufak elimi kavradığı an var ya, işte o an hayat duruyor sanki. böyle ölebilirim. tavan'ın yanında, huzurla ve en bilinçdışı uyku halinde sonsuz sevgi balonu içindeyken.<br />
<br />
sevmek, ne güzel şey.<br />
<br />
iyi ki.si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-44496876475156876472014-12-15T22:15:00.000+02:002014-12-15T22:15:42.480+02:00#21 doğru kararı nasıl veririm?bazen her şey o kadar arada derede kalıyor ki.. istiyorum ki hayatın akışına bırakayım kendimi, istiyorum ki birisi benim yerime karar versin ve sonuçlarına da katlansın iyiyse benim kötüyse onun olsun sonuçlar mesela... ama olmuyor, ne yaparsan yap, yanıbaşınd kim olursa olsun hayat her zaman tek kişilik, hep kendi yaptıklarımızı ekip biçiyoruz.<br />
<br />
insan olmak çok kolay aslında, yardım et, iyi kalpli ol, karşına çıkan fırsatları değerlendir sade yaşa ve son. ama sürekli sorgulamaktan mıdır bilinmez, bu basit denklemi kendimizde zor hale getiriyoruz. belki de, o kadar sade geliyor ki , kendimize söylenmek için haksız sebepler uyduruyoruz kim bilir.<br />
<br />
haftalardır iş değişikliği kafamı kurcalıyor, iş değiştirmek için mantıklı sebep ne olabilir, neler yaşayacağımız bilmeden , belirsizliklerin içinde bir risk almaya değer mi? keşke kararlarımız için de opsiyon alsa. kararların sonuncunu göreceğimiz gün geldiğinde, opsiyonu kullanıp karar kullanım hakkından vazgeçebilsek. bir yerde mutluysan, çalıştığın insanları seviyorsan ve idare eder kazanıyorsan, kariyer yolun açıksa gitmeli misin gerçekten ? yoksa buna kaşınmak mı denir ? herkes işini seven insan olmadığını söylüyor, ben seviyorum ama akıl gerektirmeyen zorluklar beni sinir hastası edebiliyor, sabırlı biri olamıyorum.<br />
<br />
tüm denklemleri bir araya getiriyorum, topluyorum çıkarıyorum , geleceği öngörmeye çalışıyorum ve bütün belirsizlikleri ile ben bu "challenge" ı kabul ediyorum.<br />
<br />
ne de olsa en kötü karar, kararsızlıktan iyidir değil mi ?<br />
<br />
hataysa da sahip çıkabildiğim bir hatam olması dileğiyle, değişim yılı 2015 e şimdiden merhaba.si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-80710174615812439782014-12-13T23:12:00.001+02:002014-12-13T23:12:38.585+02:00#20 mutfaktan mis mis kokular geliyor... haziran ayında evlendiğimizden beri ilk kez annemlerin yanına tek gittim, tavanı evde bıraktım parsla beraber ben de soluğu bizimkilerin yanında alıverdim. hem yoğun iş temposu, hem evlilik derken bir sürü değişikliği 2014 yılında hayatıma sokup adapte olmak durumunda kaldım. insan kendine zaman ayırmadığını ve yıprattığını nedense aile yanına daha iyi anlıyor. kendimi hayatın akışına kaptırdığımı, kendime zaman ayıramadığımı "to do" listelerim sayesinde farkındaydım ama bu sene emekli olan annemin başladığı kurslar, yeni hobileri, yaptıkları, balkonda baktığı sardunyaları bana bir yanımı eksik hissettirdi. ben de succulent bakıyordum, orkidelerim 6 ay içinde tekrar çiçek açıyordu, limon ağacım tüm meyvelerini vermişti ama yine de yeterinde işe yarar hissetmiyordum. derken annemin yeni hobisi gobleni için yeni desen seçmeye gittiğimizde, sen de al başlarsın dedi. en sevdiğim şey kuşlar olduğu için, kuş desenli bir goblen aldım. aslında istediğim nakış olmasına rağmen, nakış nispeten ileri seviye olduğu için, hiç iğne tutmamış ellerimin goblenle yumuşamasını uygun gördük. şimdi akşamları işten gelir gelmez yemek yiyip goblenin başına oturuyorum, bir yanımda pars, diğer yanda dantel yastığım ve tepe lambam, rengarenk ipliklerim ve ben goblen işliyorum. tavan da oyun oynuyor xboxda beraber oyun oynamadığımız zamanlarda ben goblen işliyorum, o kendi oyunlarını oynuyor. evlilik birbirinin hobisine saygı gösterince ve ayrı dünyalara sahip olunca sanki daha mı güzel ? kendimi yeni hobim ile daha işe yarar hissediyorum. sanki goblen işleyerek dünyayı kurtarabilirmişim gibi. onun dışında kızkardeşimden quizup uygulamasını öğrendim, dünyanın her yerindeki tonlarca insan ile yüzlerce konuda yarışıyor, yeni şeyler öğreniyorum<br />
<br />
belki de hayat öğrenmeyi bıraktığımızda çekilmez ve sıkıcı oluyordur kim bilir...<br />
<br />
yazının başlığına gelecek olursak, evdeki limon ağacağımız limonlarını döktüğü için hayli üzgündük, kışa dayanamayan ve gittikçe kuruyan narenciyemiz için ağıtlar yakarken tavan limonlu kek yapsana dedi. ben hiçbir zaman tam tarif ile yemek yapamam, illa kendim bir şeyler katmalı eklemeli çıkarmalıyım.. bir nevi uydurmalıyım bir tarafımdan. ağacın dökülen limonlarını tavan toplamıştı, beraber rendeledik ben bildiklerimi derledim topladım ve limonlu kekin sırrınınn süt yerine yoğurtla yapmak olduğunu öğrenip pişirdim.<br />
<br />
sanırım ben limonlu keki pek sevmiyorum cheesecake dışında ama isteyen tavandı ve halinden epey memnun gözüküyor. sahi, eline sağlık demiş miydi?si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-90580254988003228392014-11-29T15:46:00.000+02:002014-11-29T15:46:06.710+02:00#19 ne de güzel söylemiştiali.can demişti ki bir gün "her sene yeni moleskine imi aldığımda, bir önceki yılın ajanasından doğum günlerini geçiriyorum ve her sene geçirdiklerim biraz daha azalıyor. "<br />
<br />
neden bu kadar yalnızlaşıyoruz?si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-81710584745992911442014-11-29T15:08:00.000+02:002014-11-29T15:08:14.359+02:00#18 en kötü karar , kararsızlıktan iyidirişle ilgili konuşmayı son 4 yıllık iş hayatım boyunca pek sevmedim , sonrasında yoğun iş temposu , sosyal çevredeki iş arkadaşların çoğunluğunun iş arkadaşı olması derken bu sohbetlere iş dışında da başlar oldum. bir anda dünyam küçüldü de diyebilirim aslında, belki de evlilik ile iş değişikliğinin aynı ana denk gelmesinden oldu kim bilir. artık rüyamda iş görüyor, anlatıyorum. hal böyle olunca kendi hayatımı sorgular oldum, yine izmire taşıma planları gündeme geldi. yoksa ank.ıroya mı gitsek aile yanına dedik. çeşitli sorular üşüştü , binbir tilki dolandı kafamda hepsini bir süreliğine rafa kaldırdım. tam böyle çaresizce debelenirken, bir iş görüşmesi çıkıverdi, benim yaptığımın daha büyüğü bir iş, görüşmeler vs derken bir anda kendimi evet demiş buldum. bir yanım değişimden ölesiye korkuyor , bir yanım ise değişikliği kucakla.<br />
<br />
hayatta ne yapmak istediğimi bile bilmiyorum, resmen hayat beni nereye götürürse oraya gibi bir halim var. bazen çok işe yarar hissediyorum, bazen de amaçsız. sonuçta hiç yoktan iyidir diyerek evet dedim. yeni yıla kalmadan değişiklik hayatımın ortasına oturacak... ama neden bilmem çok olumlu ve ılımlı hissediyorum. belki de hayat karşısında biraz büyümüş. azcık daha sabredebilirsem, güzel şeyler olacak biliyorum. niyetim yeni şeyler öğrenmek, kendimi geliştirmek bunun için de büyük işlerin içine sanırım bodoslama düşmem gerekecek.<br />
<br />
tedirginliklerim var elbet, ama bir o kadar da özgüvenliyim rahatım nispeten yerindeyken <strike>comfort zone</strike> dan çıkıp bir <strike>challenge</strike> ı kabul ettiğim için.<br />
<br />
2013 yılı ölümleri hatırlatıyor bana 2014 büyük değişimleri - evlillik, taşınma, istemsiz iş değişikliği , sağlık sorunları - yine de her yılı geriye dönüp bakınca hep çok güzel hatırlıyorum. 2015 ise şimdiden değişiklikle dolu, benim için büyük bir adım olan istemli iş değişimi, tavanla beraber ilk kez yurtdışı seyahati, -kıbrısı saymıyorum - ve daha beklediğim niceleri.<br />
<br />
2015 e erken hoşgeldin başlasın.si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-74645358615650676942014-11-24T22:20:00.002+02:002014-11-24T22:20:34.053+02:00#17 life is lifeyaş 28, dolu dolu 28, 29dan alınan günler, haftalar aylar. evlilik hayatı kabaca yarım yıllık. evlatlık yine 28 yıl hem de dolu dolu. anılar sonsuz, mutluluklar çok, üzüntüler az, üzüntü sanılanlar çok. arkadaş çok, dost az. sevmek çok, merhamet çok. telaş çok. tadına varmak az. çalışmak çok, tatil az. macera az, dingilik çok. süpriz çok, heyecan çok. <br />
<br />
azlar çoklar dengesinde, bir yerlerde durmaya, sıkıca tutunmaya çalışıyoruz. insan büyüdüğünü en çok, gençliğini hatırladığı insanların hastalanmasından, ölmesinden anlıyor. 2012 yılıydı amcamı ve ayrımın annesini kaybettiğimiz. sonra bir büyükanne ve başkaları. yine de sıralı ölüm bunlar, beklenmedik değil birçoğu ama insan istiyor ki sevdikleri yanında kalsın. istiyor ki en sevdikleri dibinden hiç ayrılmasın.<br />
<br />
hayatta hiçbir zaman pişmanlığım olsun istemedim, canım ne istiyorsa onu yapmayı, ne istemiyorsa yapmamayı seçtim. tüm arkadaş sohbetlerinden sıfır pişmanlıkla galip çıktım.<br />
<br />
evlilik sonrası bu aile ziyaretim ise, - haftasonu an.kırodaydık - bana ilk kez uzak hissettirdi. evlenince anneye düşmek diye bişi var mı sahiden ? sanki annem daha yorgun babam daha yaşlı geldi bana. kendimi daha olgun onları daha çocuk buldum. evet yanlarında çok şımardım, evet şarkılar söyleyerek peşlerinden koştum, evet babamın kucağına oturup annemin koynunda yattım ama yine de daha olgundum. onlar kadar tecrübem yoktu, onlar kadar hayatın feleğinden de geçmedim ama bir yanım onların yaşlandıkça küçüldüklerini söyledi. ilk kez daha çok ilgilenmem gerektiğini hissettim onlarla. babam üstüne kazağını, ayağına çoraplarını giyince hatırladım yaz kış atletle oturan adamı. hiç üşümeyen kahraman adamı. hiç hasta olmayan adamı...<br />
<br />
giderek zayıflıyorlar, yaşlanıyorlar gibi geldi. kaybetme korkusu çöreklendi içime aniden. birbirimize verebileceğimiz tek şey sevgi iken, uzak olmaya gerek var mıydı sahiden ?<br />
<br />
çok özlüyormuşum meğer... si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-78006890815242307112014-10-26T20:30:00.000+02:002014-10-26T20:30:24.812+02:00#16 özledim , geri geldimhayatın döngüsü çok enteresan.. çocukken meraklıydım her şeyi biraz biraz da olsa yapmak isterdim programlarım çok doluydu ve zor yetişirdim maymun iştahlı bir şekilde hiçbir şeyi tam öğrenemeden hepsinden azar azar bilerek bu yaşa geldim. büyümek vs de değil de iş hayatı insanı çok değiştiriyor, resmen hayatta kalma savaşı. kurtlar sofrası tabiri boş değil yani. çirkinleşiyor insan ister istemez, yüzüne kapanan asansörler, bok suratlı pazartesiler, dudaklardan çıkmayı bir türlü bilemeyen teşekkür ederimler günaydınlar. insanlar iyilik yapınca öleceklerini sanıyorlar, herkes kendi hayatını yaşayıp bencilce ölmeye karar vermiş sanki. safça kalbini açıp içini gösterince ya deli oluyorsun ya çatlak. varsın deli desinler, herkes gerçekten kim olarak mutluysa devam etsin ama kaybetmeye yüz tuttuğumuz değerler beni üzüyor. kendim de nerelerde ne hatalar yapıyorum kim bilir. iş hayatı unutturuyor, bambaşka biri oluyorsun. <div>
<br /></div>
<div>
hayatta çok mutluyum aslında, sahip olduklarım için çok şükrediyorum karşımda oturan yakışıklı tavana bakıp gülümsüyorum, pars desen zaten mutluluk sebebi o gudubet suratıyla bile neşeme neşe katıyor ama bir yanım hep buruk. bu işi yapmak için mi okudum benler, istanbulda ne işim varlar, benim hayattan beklentim çok basitler vs vs ler zihnimi meşgul ediyor, bir şekil buruk kalıyor kalbim zihnim. çılgınca izmire taşınmayı düşünüyorum. ya da beceremedim diyerek tasımı tarağımı toplayıp ankıroya dönmeyi. çok çok kararsızım, aklım tonlarca soruyla dolu, pişman olur muyum emin olamıyorum. hayatta ne aradığımı, neden dünyaya geldiğimi, amacımın ne olduğunu soruyorum. soruları kendi kendime soruyorum, yanıtları da kendi kendime bulmam mümkün olsa keşke. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
günlerden birgün sanıyorum 02 ekimdi bayram öncesi, metrobüste bayıldım. bi anda dünya karardı, ellerim çekildi, midem boşaldı sanki soğuk soğuk terler indi sırtımdan ve bum !! yanımdaki adamın üstüne yığılıverdim. iyi misinler, su bulayım sizeler. neyse ki hala pamuk kalpli insanlar var, kendime geldiğimde tek hatırladığım çok korktuğum, işte o an istanbuldan taşınmaya karar verdim, bana güvende hissettirmeyen istanbula, beni hırpalayıp serseme çeviren istanbula kızdım, kızdım ve kaçmak istedim. hayatın ne getireceğini bilemiyorum, ama çok ani bir kararla buraları terk edeceğimize eminim. ben küçük dünyamda, tavan yanıbaşımdayken, deniz kenarında pars kucağımdayken huzurluyum, hani bi an gelir, gözünün önünde bir kare belirir , gözünü kaparsın birkaç saniyeliğine ve açtığında en güzel rüya senindir. işte ben de öyle bir anda, kendimi istanbulda değil yine deniz kenarı bir yerde, bahçeli bir evde görüyorum. kucağımda pars, yanımızda iki köpeğimiz, minik bir erkek bebeğimiz ve dev gibi tavan.... ailem ve birkaç dost. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
hayat pahalı değil, hayaller imkansız değil hiçbirimiz buraya amaçsız gelmedik, amacım ne henüz bilmiyorum ama öğrenmeden , ve görevimi yerine getirmeden ölmeye hiç niyetim yok .</div>
<div>
<br /></div>
<div>
hayatta en iyi bildiğim şey, çok sevmek, amansızca sınırsızca sevmek ve bu yol bana , bize neyi getirecek ise, heyecanla bekliyorum.</div>
si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-27254181588788293702014-07-05T10:46:00.001+03:002014-07-05T10:53:49.045+03:00#15 what's nextAylar olmuş sükunetimi korumuşum. Eski yazıların birinde fal baktırdığım 2013 yılında dizleri üstüne çökmüş bir adam göründüğünü , benim işimle ilgili bir şeyler olacağını söylemişim. Evet 2013 yılında tavan bana evlenme teklif etti hem de hiç ama hiç beklemediğim bir an. Hem de artık teklif için sabırsızlanıp geç kaldığını düşünürken. Ortaköy kiki de çok sevdiğim arkadaşlarım da yanımdayken duvara yansıyan şahane bir projeksiyonla evlenme teklif etti. Beni daha iyi tanıyamazdı. En sevdiklerimin hepsi o projeksiyondaydı bizle ilgili iyi dileklerini iletmişlerdi . videoda almanyadan umut fransadan alara bile vardı. Bu kadar uzaklar varken sevgili kız kardeşim yoktu, ne yapması gerektiğini bilemediği için yapmamış. Çok üzüldü , çok ağladı ama sanırım bazı şeylere geç kalmamayı can acıtarak ve o vicdanı çekerek öğreniyoruz.<br />
<br />
İşle ilgili tahmin 2014 yılına sarktı , artık bir şubede değil plazada çalışıyorum. Yine benzer bir iş yapıyorum hem de tamamen yabancı firmalarla çalışarak. İş tatminim operasyonel yoğunluklar sebebiyle biraz düşük olsa da , bu değişikliği yine kabul ederdim. Eski iş arkadaşlarıma ailem diyordum özellikle yılmaz için 4 sene beraber çalıştık yaklaşık ve sadece iş için değil özel hayatımda da , tavanla ilgili eski meselelerde de hep yanımda oldu. İstanbulda hissettiğim yalnızlığı onun sayesinde çok atlamışımdır.. Yeni işyerindeki insanlar da inanılmaz iyi her gün işe çok mutlu gidiyorum ve bu kurumsal hayatın içinde çok önemli bir şey . Hem işi hem insanları seviyorum sanıyorum daha iyi bir noktada olamazdım?<br />
<br />
Evlenme teklifine geri dönecek olursam , teklifi takiben sürecin içine resmi olarak girmiş bulunduk. Aileler görüşmesi -allahtan senelerdir tanışıyorlardı - efendim kız istemeler nişanlar kınalar gelin hamamları ve nihayet düğün. 13/06/2014te evlendik. Diğer aksiyonların tarihlerini ne tavan ne ben hatırlamıyoruz, zaten çok özel gün sever olmadığımız için aklımızda kalmasına da gerek görmedik. Birtek nişanı hatırlıyorum o da ev arkadaşımın doğum gününe geldiği denk geldiği için. 11 ocak 2014 ankaranın son 20 yıldaki en sisli günü !!<br />
<br />
Şimdi tavan ben ve kedimiz pars aynı evde yaşıyoruz. Bekar evimden çıkmadım kendi evimizi satın alma noktasına erişene kadar çok sevdiğimiz koşuyolu muhitinde oturmaya devam edeceğiz. Parsla ilgili eski bir yazım var bu blogda parsı 6 ay max bir yıllığına aldığımı yazmışım. Sahibi beni bir daha hiç aramadı ben de parsı geri verme ihtiyacı duymadım. Bir kere bile emanet ettiği canın durumunu sormayıp aramayan bir adama tekrar onu emanet edebilir miyim emin değilim.<br />
<br />
Biz şimdiden çekirdek bir aile olduk, evliliğe evimize alışmaya çalışıp düzenimizi oturtuyoruz.<br />
<br />
En güzel olan şey, her zamanki gibi mutluyuz.<br />
<br />
Hakettiğimiz hayatları yaşadığımız günlere şükürler olsun.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-27026227776123091162013-05-25T01:31:00.001+03:002013-05-25T01:31:17.587+03:00# 14 getir bıraktığı nefesi... birbirimize hiç benzemiyorduk, nerede karşılaştığımızı hangi ara birbirimizin hayatlarında yer ettiğimizi anımsamıyorum, tek hatırladığım tatsız bir haberle bir araya geldiğimiz. bu hikayeye ne zaman geri dönüp baksam, bende sevdiği şeyin kimsede göremediği o fark olduğunu anlıyorum, tatlısın çünkü diye fısıldamıştı bigün, çocukça "ama bir sürü kız var, neden ben?" sorumun karşısında.<br />
<br />
ben ne kadar neşeliysem o o kadar mutsuzdu, ben neye sahipsem, o onlardan yoksundu. ne kadar seviliyorsam, o kadar yalnızdı. ne kadar üstüne düştüysem o kadar kaçtı, ne kadar kızdıysam da o kadar sevdi. dengesizdi, onu tanıdığımda kendi hayatının kıymeti yok gibiydi, o çok pahalı kıyafetleriyle kendi ucuzluğunu kapatmaya çalışırken, bana çıplaklığını gösterdi. ne kadar acıdıysam, o kadar kaçtı şefkatimden. ne kadar yumuşaksam, o kadar sertti, lodostum poyrazdı. ben ne değilsem oydu. hatta bir gün sakinlikle "biliyor musun hiç tarzım değilsin" dediğimde, yoo bence tam tipinim derken gülme krizine yakalanmıştı. bir arada duramayacak kadar saçmaydık. nedense hiç vazgeçmedik, o bana big'in carriye dediği gibi "kid" dedi, bense ona big diyemedim. ben ona haber verdikçe kaçtı, ne zaman sustum o zaman üstüme geldi.birbirimize hep dürüsttük, tek ortak noktamız buydu, o hastaydı, ben yanındaydım. tedavisi değildim ama öyle sandı. sonra bigün, hasta olmaktan vazgeçti, ben de ondan vazgeçtim.<br />
<br />
yine de bu şarkı hep onu hatırlattı "öyle uzaktan uzaktan, hiç konuşmadan nasıl da bağladın beni ? " si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-59098858954916712952013-05-25T01:07:00.003+03:002013-05-25T01:07:54.102+03:00# 13 simple is betteren çok kelimemin olduğu zamanlar sessiz kalışıma anlam veremiyorum. konuştuklarımızı kelimelere dökmek kolay olsa keşke, ama maalesef. <div>
<br /></div>
<div>
son zamanlarda canım acıyor mu diye düşünüyorum, sahip ne zaman acıması bitti ? </div>
<div>
<br /></div>
<div>
tuhaf dönemlerden geçtim, hep kendimle ilgiliydi. her yol bana çıkıyor, her şeyin en merkezindeki ben. değişiyorum olmuyor, sabit kalamıyorum, bir şeyler oluyor karşı koyamıyorum, sanki hem olduğum yerde sayıyor hem de sürekli deviniyorum. durgun olduğumu bildiğim halde , çılgın sanıyorum kendimi. istediğim hayatı mı yaşıyorum en çok onu düşünüyorum. istediğim adamla beraberim, istemediklerim hayatıma bir santim yaklaşamıyor, ama yine de o tuhaf boşluk bitmek bilmiyor. mesnevi şerif de yetemedi bu boşluğu doldurmaya. okumak istemiyor canım, bir konser ya da tiyatrolar da değil derdim, aylak adam olmak istiyorum ben, aylak derken hiçbişi yapmamak. güzel bir finansman istiyorum bolca gezmek ve yeni insanlar istiyorum. garip geleceğini bile bile bazı ortamlara girmek, önyargısız gibi görünüp sonrasında kendime şaşırmak istiyorum. onunla kaçmak istiyorum, alıp başımızı gidelim telefonları kapatalım istiyorum. şuursuzca bir yerde olup kaçmış olalım, sonra da hiçbişi olmamış gibi geri gelelim istiyorum. dünyevi şeylerden elimiz eteğimiz çekilsin istiyorum, sonra da onlara bağımlı olduğum için kendime kızıyorum. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
tüketim tarihi daha uzun hayatlar istiyorum, istiyorum ki insanlar da en az benim kadar iyi olsun, iyi derken kalben. bana karşı değil belki ama dünyaya.hayattaki küçük mucizeleri fark etsinler istiyorum, güzelliklerin tadıını çıkarsınlar, hırslarından arınsınlar istiyorum. kurumsal hayat beni beklediğimden kısa sürede yıldırdı. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
ama daha inatçıyım, amcamı ve ayrımın annesini kaybettikten sonra fark ettim ki, ben hiç çok sevdğim birini kaybetmemişim, sevdiklerim bir şekilde hayatımda kalmışlar, hiç sonsuza kadar ayrılmamışım. ben de beni sevenlere aynısnı yapmayacağım, hem kendim için hem de bensiz olmanın üzeceği insanlar için iyi bakacağım kendime, sağlık konusu hassas, yaş 30a yaklaştıkça, sevdiklerin etrafından birer birer silinip de geri döndüremediğinde anlıyor insan. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
kendime dürüst olacağım her zaman, bir şey beni mutlu ediyorsa yapacağım, evet arka planda düşüneceğim ama daha az. mesela bir diyet mevzusu var, diyet değil aslında "clean eating" , 74 kilo başladığım diyetimde 69 , 6 kiloyum. verilecek 16 kilo yağım 11e düştü. yolum uzun ama kalan yoluma değil, katettiğime bakmayı öğrendim. başkası değil kıyasım, kendimim her daim. bu yarış hep kendimle, her zaman da daha iyiye. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
kasmak yok, chilling bir hayat istiyorum, umarsız en ufak rüzgarın salıntısına kapılacak kadar umarsız.. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
simpler better. </div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-13810195028079489212013-02-15T18:36:00.000+02:002013-02-15T18:36:10.118+02:00#12 Uzak ara yine ve yeni bir merhaba. Bu satirlar biraz üzgün biraz düşünceli ve hayata dair de biraz kirgin. Biz cocukluktan arkadastik sacma bir tesadufle bir araya gelmis komik bir oyunun parcalariydik ve sonunda o ufak hallerimizle kanki dedik birbirimize. O hep farkliydi hep baska bakardi hayata deliydi biraz eserdi gecerdi bildigini okur en sakin denizler gibi durulurdu. Hem edepsizdi hem yaramaz ama ne olduysa hangi kiliga burunduyse yakistirdi kendine. Hayatta cok cok seyler yapti belki de dunyalar tatlisi bir annesi oldugundan ondan aldigi kuvvetle yapti her seyi. Sabah isyerindeyim whatsappten bir mesaj "annemi kaybettik." Önce inanmadim sonra bunu bekledigimizi animsadim sustum. Aptalca telefona gitti elim aradim ve tabii ki acmadi yazdim uzun uzun yazdim geliyorum dedim gelme dedi. Duramadim aldim biletlerimi simdi otobusteyim ankaraya gidiyorum cenaze yarin. Hani öldü de kurtuldu diyorlar ya , bu da öyle bir hikaye ama insan ölene aglamiyor ki zaten kalana agliyor.<br />
<br />
Sevdiklerimizin öldüğünü görecek kadar büyüdük mü sahiden?si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-45414611823817604242013-01-07T00:01:00.001+02:002013-01-07T00:01:53.605+02:00#11 haftasonu nasıl geçticuma akşam, ankaradan baba gelir. onun için mutfağa koşulup ıspanak çorbası ve kıymalı fasülye yapılır. cumartesi sabah kızsal işler, üstüne babayla edilen kahvaltı. öğlen kız isteme faslı, akşama nişan. günlerden pazar, sabah baba ankaraya uğurlanır, sonra sevgili. şahane bir kahvaltı daha, evin yakışıklısı parsı beslemece. tavla. parsla oyun. avm krizi. yargıcı indirimi, fabrika takım elbisesi, volvo c70 çekilişi ve akşam için alınan iki sinema bileti. mola. aile yemeği. sofra toplama, çay faslı. ufak bir yürüyüş. tekrar sevgili ve gündüzden biletleri alınan sinema keyfi. cem yılmaz, kısaca cmylmz. fundamental. tıklım tıkış salon, ben & jerry yokluğunda magnum. belaltı espriler. yurdumdan insan manzaları. bol kahkaha, bol sevinç gözyaşı. yine kahkaha. ufak öpücükler. gülmekten yorgun düşmek. mutluluktan öleyazmak. ev. pars. ev arkadaşı. sohbet. banyo ve uyku.<br />
<br />
aman ne dolu haftasonu !<br />
<br />
iyi pazartesiler,si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-438501628429183164.post-8341882847507372013-01-01T22:37:00.001+02:002013-01-01T22:37:21.263+02:00# 10yedi kere yazıp sildiğim, sonrasında baştan başladığım cümleler var. tam hadi buradan da söveyim derken sustuğum, hala hayatımda olan insanlar var. 2013 hedeflerini gomongoda karaladık bir deftere, benimkiler yarım kaldı yazmayan kalemler ve gelen noodle yüzünden. liste uzun, liste kabarık ama kötü bir şey istemeyeceğim başkaları için söz, ay 2013te zayıf olsam tadında "girly" mevzular ile başlayıp, yurtdışı seyahetleri ekleyeceğim o deftere, kardeşimin sınavı, zammım, işim, evim, ev arkadaşım derken tüm sevdiklerimi dolaşacağım. bana kazık atanları da artık unutacağıma dair ufak bir not düşeceğim, söz onların hakkında kötü bir şey yazmayacağım deftere. benim için bitmelerini dileyeceğim hepsi bu. ve söz, şu andakinden daha fazlasını istemeyeceğim, zaten her şeyim vardı?<br />
<br />
sevgili 2012 bazılarına sağlam kazıklar attın belli ki, ama bana iyi davrandın, teşekkür edip görevi 2013e aynı tatla devrettiğin için teşekkür ediyorum. 2013 şimdiden pek güzel.si-menhttp://www.blogger.com/profile/03779015372945586535noreply@blogger.com0