Uzunca bir aradan sonra merhaba yeniden;
neden buradayım, neden geri döndüm bilemiyorum. İçimden geçen tek şey, yeni bir sayfa açıp kocaman harflerle, klavyeden "BABAM ÖLDÜ" diye bağırmak.
Babamı haziran ayında, kaybettik. En son yeni yılda bir aradaydık, babam yeni yılı beklemeden uyuyakaldı, bizimle birlikte girmediği ilk yıl da son yılımız oldu.
İnsan her şey yolundayken, hepsi sonsuza kadar sürecek sanıyor; çocuk masallarındaki gibi "sonsuza dek mutlu yaşadılar" ama aslında sonsuz kısmında ne olduğunu hiç öğrenmiyoruz, hiç de merak etmemişiz belki.
Öleceği insana 40 gün önceden malum olurmuş; babam da sırf annem korkuyor diye senelerce korktuğu kedilerin bu sene "ne güzeller şunlara bak" diyerek videolarını göndermeye başlamıştı. Çocukluk arkadaşına ölmeden bir gün önce "veda busesi" şarkısını göndermişti, bilmeden herkesle vedalaşmıştı.
Doğmak kadar, ölüm de gerçek ve normal ama insan içinden, canından bir parçayla bir daha iletişim kuramayacağını fark ettiğinde; normalin hiç de keyifli olmadığını bir anda idrak ediyor.
Sabah kahvaltısındaydık, değişik lezzetleri seven babama "saganaki" kızarmıştım kahvaltıda, beraber hazırlamıştık; hatta onu panko almaya gönderdiğimde migrostan beni arayıp çalışanlar bile bilmiyor, ne istiyorsun sen diye sitem etmişti.
Yediği son lokması o saganaki ve tamamlayamadığı salatalıklar oldu; bi anda, hiçbir şeyi yokken öylesine, öyle alalede kahvaltı masasından kalktı, tekli berjere tutundu ve kalp krizi.
İnsan hayatı öyle ucuz, öyle tekinsiz ve öyle yalnız ki. Ne 2 dakikada gelen ambulans, ne biz, ne başhekim hiç kimse, hiçbirimiz onu burada kalmaya ikna edemedik. Her gün 10 kilometre yürüyen çalışkan babam, tek nefeste gitti. Zaten hep öyle dua ederdi, "elden ayaktan düşürmeden, tek nefeste canımı al" diye. Annem, ben ve kardeşim yanındaydık; başucunda.
O ana zihnimde defalarca geri dönüyorum; defalarca başa sarıp oynatıyorum; insanın hayatta sevdikleriyle ilgili vicdanının rahat olmasının ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum.
Babam,
Seni özlüyorum
S.