10 Mayıs 2015 Pazar

# 31 bi' sabah ölü olmak istersin..

son bikaç gündür ölüm meşgul ediyor zihnimi, yatıyorum kalkıyorum kendimi ölmüş hayal ediyorum. ölmek korkutucu bir şey olduğundan değil, arkasından sana gösterilen ilgi güzel olduğundan. kendimi çok yalnız hissediyorum birkaç gündür, işe yaramaz hissediyorum. sanki dünyaya boşuna gelmişim gibi, hayatım ve mevcudiyetim dünyanın en anlamsız şeyiymiş gibi. bi' yerde ölü bulunsam, sürmanşet gazetelere kapak olsam yokluğum anca fark edilir gibi.

biçok şey biriktirdim içimde belki de son günlerde, tavanın teyzesinin bana whatsapp'ten attığı "iyi kandiller yeğen" mesajı gibi, veya kendi annemin "e ben de artık emekli oldum, bu saatten sonra kendi keyfimden kısamam" demesi gibi, veya birinin a demesi b demesi gibi. yakın dediklerimin / sandıklarımın ortada olmaması gibi, belirsizliklerin beni boğuyor olması gibi. tekrar ediyorum, yaşamımın sanki bir amacı yokmuş gibi. keşke "iyilikyapmakistiyorum.com" gibi bir site olsaydı, benim gibi bi işe yaramak isteyip de kendini lüzumsuz görenler için bir yönlendirme yapılsaydı.

hayatım boşa geçiyor gibi hissediyorum, bu özellikle evlendiğimden beri oluyor. ne işe yaradığımı ne yaptığımı bilmiyorum. insanların hayatları nasıl geçiyor sahi? işe gidip gelmekten keyif alıyorum, o monotonluk bile gelmiyor bana. evde oturmayı, evimde tavanla olmayı çok seviyorum. uzun yürüyüşlerimi, sahip olduklarımızı seviyorum. ama kendime itiraf etmem gerekiyor belki de, imrendiğim çok fazla hayat var ve çok fazla insan. onların da benden almak istedikleri vardır eminim, tavanın sevgisini, parsı istiyorlardır benden. bana karışmayan ailemi istiyorlardır , pamuk kalbimi, ben oluşumu istiyorlardır belki ... ama sahip olduklarım neden bana yetmiyor bilmiyorum. kendimi bi köprüden atıversem, tonlarca hap yutsam, aklımı bıraksam yine de umru olmazmışım gibi geliyor kimsenin.

"başkaları cehennemdir" lafı boşa değil. yarın hayatımın dizginlerini elime alıyorum. beni mutlu edecek bir şeyler illa ki olmalı, bu hayatımını böyle sürdüremeyebilirim. benim de birilerine bir şeylere faydam olmalı. içimdeki boşluk başka türlü dolmayacak yoksa.

sürekli dolu gözlerim, sürekli burnum sızlıyor, hep ağlamak istiyorum ve duygusal olarak boşalmak. tavan sağolsun, höykür höykür ağladım demin yanıbaşında, bitmedi içimde koca bi ırmak var gürül gürül ama geçecek. onu üzmemek için geçecek.

başkaları pislikleri içinde kalsın,  varsın sevmesinler beni ben kendi kendime yetmeyi bilirken, daha da uzmanlaşacağım bu konuda.

yapacağım evet.

sanırım öncelikle başkalarının hayatlarına tanıklık ettiren sosyal medyayı kapatacağım. sonra birkaç iyilik bulmaya çalışacağım. gerisi gelir heralde. bi de bi kutu sakinleştirici alsam, fena olmaz sanırım.

hepsi çok sevmekten, başkalarını çok sevmekten. sevgini kendine ve başkalarına eşit dağıtamamaktan.

7 Mayıs 2015 Perşembe

#30 havada bulut, sen bu aşkı unut

deliler gibi şimşek çakıyor, gökgürültüsü kopuyor. delice bi' yağmur esir almış havayı, istanbulun son günlerdeki aşırı güneşli, bi o kadar nemli ve kasvetli havasının sebebi çıkıverdi ortaya.  bense bu değişime ayak uyduramadan maalesef hasta oldum, aksır tıksır geceleri sabaha kadar horla kocanı salon kanepesine uğurla horlamanı duymadan uyusun diye vs vs. yine de her an bi' anı. biriktir , topla ve büyük anlar yarat.

romantik satırlar yazıyor parmaklarım zihnimden bağımsız ama aslında şöyle başlamak istemiştim "keşke kırgın satırlar yazdırmasaydın bana sevgilim, keşke sana hiç kırılmıyor olmanın bi' yolunu bulabilseydim. yine de kırılmak bile güzel söz konusu sen olunca. bakma bana sen, çok kırılmam hep çok sevdiğimden..."

tavana ales'e çalışmıyorsun dedim, köpürdü.

ne var sanki köpürecek, deniz misin sen, dalgalanmış da durulmuş koca tavansın.

dedim ya, hepsi çok sevdiğimden.

2 Mayıs 2015 Cumartesi

#29 en sevdiklerimiz, iyi kötü her şeyimiz

evliliğin sıkıcı olduğunu da kim söylemiş,süper eğlenceli bir şey, eğer yeterince besleyip güzel anılar biriktirebilirseniz.

geçen hafta pazar günü ani bir karar ile soluğu motosiklet kursunda aldık. yanımızda pek sevdiğimiz iki arkadaşımızla kayıt yaptırmaya gittik. parasını ödemeden, evakları temin etmeden... insan bir şeyi   aklına taktı mı, gözünü karartıp her yola geliyor sanırım.

sınav 23ünde olunca biz de erkenden deneme derslerini alalım dedik ve bugün salı pazarı yerinde ilk dersimizi aldık.şanslıyım ki hayatta karşıma hep sabırlı insanlar çıkıyor, motosiklet hocasını kabaca delirttiğimi düşünüyorum. sürekli bıdık bıdık konuştum, vitesli ile başlayamadım bile, direkt scooter ile başladık. yarın yine dersimiz var ve beni vitesliye geçirtmeyi düşünüyor, kendisine şimdiden sabır diliyor, yılmadan ilgilendiği için minnetlerimi sunuyorum.

salı pazarından yürüye yürüye söğütlüçeşmeye geçip, yarım saatlik dolmuş sırasının ardından soluğu caddebostanda aldık.subwayden sandviçlerimizi yaptırıp, muhteşem cookilerimizi de aldıktan sonra, halamla buluşup, sahilde piknik yaptık. gelen geçeni izlemek, sorgulamak ,sorulara beraber yanıt aramak, güzellikleri paylaşmak hayatın özü bence. biz de boş boş onu yaptık. sonrasında çok ama çok uzun bir yürüyüşten sonra, kendimizi kalabalık caddeye attık. bir yerde çay içip, o kalabalığın içinde içtiğimiz çaydan bi' cacık anlamayınca kendimizi yürüyerek eve attık ve halamlarda bi' demlik çayı sohbetin dibine vura vura bitirdik.

biz tavanla ruhen pek genç değiliz sanırım, büyüklerle takılmayı seviyoruz. yılda belki bir kere gece çıkıp, kalan vakitlerimizi evde geçiyoruz. belki de anadolu insanı özelliği de olabilir, emin olamıyorum. yine de dönüp dolaşıp benzediğimiz şeyler için şükrediyorum.

bugün subwayde sandviçlerimizin yapılmasını beklerken soslarımızı seçiyorduk bi başımıza. ben seçtim dedim, tavan ben de seçtim dedi ve ne seçtiğimi sordu, ballı hardal, karamelize soğan ve közlenmiş biber dedim. "ne tatlıyız, ben de aynılarını seçtim" dedi. o an dünyayı durdurup ona sarıldım, onu milyonlarca öpücüğe boğdum,  pamuklara sarıp sarmaladım, en derinime sakladım. sonra dünya tekrar hareket etti ve ben onu daha çok sevdim. küçük şeylerin kıymetini bilmek öyle güzel ki. insanın her an için şükredesi geliyor.

halamlarda sohbetleri devirip, yeni çeşit succulentimizi de köklendirmek üzere eve getirdik. başıma güneş geçmiş olmalı, hafif ateşim var, hemencecik yatağın içine yumuldum yarı çıplak. tavan geldi yanıma, "keşke hasta olmasaydım" dedim, "neden?" dedi, "e bugün çok hazırlık yapmıştım akşam beni seversin diye" dedim. "ben seni hep seviyorum" dedi. "öyle değil bitanem, bana dokunurdun diye "dedim, alaycı ifadesini suratına yerleştirdi ve "şapşal" dedi. "biliyo musun.." dedim, "ateşinin olup olmadığı en iyi dudaktan anlaşılıyormuş." yine gülümsedi "ben alından diye biliyorum" dedi, şımardığımı, öpülmek , sevilmek istediğimi hemen anlamıştı. "alın da var tabii ama esas dudaktan" dedim. usulca öptü beni, hiç bitmesin istediğim öpücüklerden biriydi yine. "ateşim var mı ?" dedim, tam anlayamadım dedi. bu sefer ben alaycı şekilde güldüm, "istersen bi daha bak" dedim, yine öptü beni. yüzlerimizin o çok yakın , bi konuşsak dudaklarımızın birbirine değeceği mesafede kaldık. fısıldadım "ateşim yoksa bile birazdan çıkar" dedim. beni hep heyecanlandırdı, hala da heyecanlandırır ona yakın olmak, ona dokunmak, onu traş olurken, üstü çıplak ütü yaparken, mutfaktayken izlemek. bi' daha "şapsal" dedi. bana şapşal demesini seviyorum, öyle güzel bi kelime ki. hem çocuksu, hem naif, hem sevecen, hem seni komik bulduğunu ifade eden, hem de sevgi dolu. belli işte, komik buluyo seni, bi de seviyo. şapşal diyosa,  git evlen bence.benim için öyle.

ne diyordum, işte öyle sonra dayanamadım kalktım yataktan, bu sevgi dolu halimi bloga dökeyim dedim o bana içeride kış çayı yaparken...

canım..